Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız kitaplarını, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız sözleri ve alıntılarını, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız yazarlarını, Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
ciddi olmanızı, hayal gücünüzden elde edeceğiniz karı hesaplamanızı söyleyenlere; adet yerini bulsun diye keyfinizi kaçıranlara meydan okuyun. Utancın hevesini kursağında bırakın. Yaptığınız şeyi aptalca bir kaçış olarak görenleri yok sayın. Çünkü çocuk kitabı okumak, kaçmak değil bulmaktır. Çocuk kitapları bir saklanma yeri değil, bulma yeridir. Ruhunuzla bir çocuk kitabına balıklama dalın; bakalım orada hiç ummadığınız bir simya bulacak mısınız, bakalım kitap içinizdeki yarı unutulmuş, yarı gizli saklı kalmış bir şeyi açığa çıkaracak mı. İmkansız ve belki imkinsız-olmayan şeyleri istemenin neye benzediğini hatırlamak için çocuk kitabı okuyun. Çocuk edebiyatına dönün ki dünyayı iki çift gözle görebilesiniz: hem kendi gözlerinizle hem de çocukluk halinizin gözleriyle. Gözünüzü karartıp utanmayı reddedin ve karşılığında sağdan ikinci yıldızdan dönüp sabaha dek uçmaya devam edin.
Pek çok konuda bizden çok daha fazlasını bilen Elizabeth Barrett Browning,Aurora Leigh adlı kitabında çocukken nasıl okuduğunu şöyle anlatır:
kitap okurken bana bir hayrı dokunur mu diye düşünmeden okurdum. Sözüme kulak verin. Kimseye hayrı yok duygusuz davranmanın - bir kitaba bile, Ve hesap kitap yapmanın -ne kadar çok okursan o kadar faydasını görürsün.
Ne zaman ki Kendimizden geçip
Bütün ruhumuzla balıklama dalarız bir kitabın derinlerine,
Heyecana kapılarak onun güzelliğinden ve
gerçeğin tuzundan - İşte ancak o zaman hayrını görürüz kitabın.
On sekiz yaşına bastıktan sonra çocuk edebiyatı okursanız ayıplanırsınız. Yayıncılık piyasası da bundan utanç duymanızı bekler, hatta ona göre tavır alır. Yaşını başını almış ciddi insanlar otobüste kitap okurken yüzleri kızarmasın diye Harry Potter kitapları yetişkinler için farklı bir kapakla basıldı. Utanmayı reddedin. Her şey bir yana, çocuk kitabı okumak iyi bir deneyim. 1949 yapımı siyah beyaz bir fılm olan Adam's Rib'deki [Adem'in Kaburgası] o muhteşem sahnede, Katharine Hepburn sekreterini günün ahlaki çifte standartlarıyla ilgili sorgular. Sekreter kendini, "Kuralları ben koymuyorum," sözleriyle savunur. "Elbette ki sen koyuyorsun," der Katharine Hepburn. "Hepimiz koyuyoruz." Sükut ikrardan gelir. O halde başkaldırın. Bağımsız bir kitapçıya gidin ve dosdoğru rengarenk sırdı kitapların olduğu rafa yürüyün.
Çocukların okudukları her öyküde kendi kopyalarını görmeleri gerektiğini söylemiyorum. Ne de olsa kurmaca yazın, başka bir insanın yüreğini en ön sıradan izlemenizi sağlarken erkek ya da kadın veya zırhlı bir ayı olmanıza imkan tanır. Fakat her çocuğun kendini bir yerde bulabilmesi acil bir gereklilik. Dünya böylesine hızlı değişirken çocuk edebiyatının da üzerinde yaşadığımız bu kaleydoskobik gezegenin dört bir köşesinden gelen yeni ve hiç olmadığı kadar çeşitli hikayelere ihtiyacı var. Bu değişim zaten başladı ama daha fazlası gerek; şimdiye dek kulak vermediğimiz yerlerden ve seslerden gelen yeni fikirler, yeni çareler, yeni şakalar ve yeni zenginlikler gerek. Çocuk edebiyatının evriminde başka bir dönemece geldik; yeni bir Altın Çağ'ın zamanı şimdi.
Çocuk edebiyatının da daha önce olduğu gibi yeni bir açılım yapması ve değişip dönüşmesi gerekiyor. Birleşik Krallık'ta yakın zamanda yapılmış çocuk edebiyatıyla ilgili bir çalışma, bir yılda yayımlanan kitapların sadece yüzde dördünün siyahi, Asyalı ya da etnik azınlık kökenli karakterler içerdiğini gösteriyor. Oysa okullardaki öğrencilerin yüzde 31,2'sinin kökeni etnik azınlıklar. Çoğu yazar gibi ben de sık sık okulları ziyaret ediyorum ve bu ziyaretler sırasında çocuklardan bir öykü yazmama yardımcı olmalarını rica ediyorum. Karakter ler için bir kız ve bir erkek ismi söylemelerini istiyorum. Gittiğim okulların çoğu, yaşadığım Güney Londra bölgesinde ve İngilizce, sınıflardaki çocukların yarısından fazlasının ikinci dili. Fakat bu okullardaki çocukların önerdiği isimler hep aynı: Jamie, Harry, Lizzy - yani eski zamanlarda krallara verilmiş olan Anglo sakson isimler. Aynı zamanda çocuklara an latageldiğimiz hikayelerdeki kahramanların isimleri.
Kazuo Ishiguro, Nobel Ödülü konuşmasında şöyle demişti: "İster uzak ülkelerin ister kendi toplumuzun yazarları olsun, bilinmeyen edebi kültürlerden elimizde ne kaldıysa, içindeki cevheri bulmak için daha fazla çaba harcamalıyız." Ve bunun işe yaraması için "iyi edebiyatı tanımlarken fazla dar görüşlü ya da muhafazakar davranmamaya büyük özen göstermeliyiz." Böylelikle, şimdiye dek susturulmuş olmasından ötürü henüz kamusal alana ulaşamamış bir yeteneğin içinde yeniden hayat bulabiliriz. Kazanacağımız öylesine muhteşem şeyler var ki.
Hikayelerin gücüne hala -çoğu gün, çoğu zaman- inanıyorum. Aristoteles gibi ben de kurmaca yazının, soyut kuramsal dille cesurca ifade edilmesi mümkün olmayan doğruları hikayelerle anlatabileceğine inanıyorum. Alice Harikalar Diyarında kitabında öyle fikirler var ki onları özetlemek, yüz enstrümanın çaldığı bir senfoninin bütün bölümlerini seslendirmeye çalışmaktan farksız çünkü kurmaca yazın indirgenmeye direnir. Kurmaca yazın dünyayı tek başına düzeltemez. Ama ben, iyi ya da önemli olduğu düşüncesiyle bir metnin harcına kattığınız her şeyi, bir başkasının o metinden çekip çıkarabileceği gerçeğinin paha biçilmez olduğuna hala inanıyorum. Elena Ferrante'nin"yakaladığı günlük deneyimleri hayal gücüyle birbirine bağlayan ve insan ahvaliyle ilgili temel sorularla aralarında bağlantı kuran bir balık ağı" olarak tanımladığı şey bu. Fakat artık, hayret verici teknolojik atılımların insan hayatındaki eşitsizlikle buluştuğu günümüzde kurmaca yazının değerini korumak için yeni seslere ihtiyacımız var.
2016'da dünya algım Brexit ve Trump'la, Avrupa'da yayılan milliyetçilik ve dar görüşlülük dalgasıyla, terörist saldırılarıyla tepetaklak oldu. Hemen sonrasındaki dönemde yetişkin edebiyatının bana faydası olmadı, ne yapsam kar etmedi. Kitapların yapabileceklerine dair inancımı tazeleyen şey çocuk edebiyatıydı. Yaşı kaç olursa olsun, kulak veren herkese anlatılan o eski hikayeler -İzlanda halk masalları, Grimm masalları- imdadıma yetişti. Bu hikayeler, her şeyin sonu gelmiş gibi hissetsem de aslında öyle olmadığını söylüyordu. Bencilce ihtiraslar, kırıcı hırçınlıklar, yanlış anlamalar, iktidar hırsı, budalalık, iyilik, tutku öteden beri vardı. Peri masalları bütün insani kusurları dolaylı da olsa zaten bünyesine katmış ama hiçbir zaman sessiz bir umutsuzluğa gömülmemişti
Kütüphaneleri hala şaşırtıcı buluyorum; hala daha iyi olan içgüdülerimize seslendiklerini düşünüyorum. Kütüphane yeryüzünde bir şey satın almak, birilerini tanımak ya da herhangi bir şeye inanmak zorunda olmadan girebileceğiniz pek az yerden biri. Sahip olduğumuz en eşitlikçi alan. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bizi kuşatıp yutmakla tehdit eden sorunların özünde elbette eşitsizlik -ve de o eşitsizlikten ötürü kadın erkek, çoluk çocuk herkese acı çektiren felaketler- var. Yaşadığımız şu yangın günlerinde, kütüphanenin kurumsallığından yüz çevirmek suçlu hissettiriyor. Umut tüylü bir şeyse, kütüphaneler kanat olmalı.
Times'da kısa süre önce çıkan bir habere göre İngiltere'de yüzyılın başından beri kütüphanelerin bütçesinden 300 milyon sterlin kesinti yapıldı. Sekiz milyonu aşkın insan kütüphanelerden aktif olarak kitap ödünç alıyor; İnternet ve kitap kulüpleri gibi diğer kütüphane hizmetlerinden faydalananların sayısı daha da fazla. Buna rağmen 2010'dan bu yana 700 kütüphane ve ödünç kitap servisi kapatıldı. Ayrıca eğitim ve çocuk edebiyatı alanında olmayanların dudak uçuklatıcı bulduğu bir gerçek var; devlet, okullarda kütüphane bulunmasını zorunlu tutmuyor. Günümüzde kütüphane bulunması kanunen zorunlu olan yegane devlet kurumu cezaevleri ki bu konu da çocukların önünde ağza alınmayacak sözler söylememek pek zor.