Niçin Feminizm Değil

Sibel Özbudun

Niçin Feminizm Değil Sözleri ve Alıntıları

Niçin Feminizm Değil sözleri ve alıntılarını, Niçin Feminizm Değil kitap alıntılarını, Niçin Feminizm Değil en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Germaine Greer
kadınlar, sahte düşlere kapılmayın, çocuk doğurun!
niçin feminizm değil;
Hepimiz kadın değil miydik? Hepimiz cinsiyetimiz nedeniyle ezilmiyor muyduk? Burjuva feministleri, kendileri erkeklerle eşit haklar almak için o kadar mücadele etmişken işçi kadın­ların gece vardiyasının ve ağır işlerin yasaklanması gibi kimi cinsiyet-ayırımcı önlemlerden yana oluşunu anlaya­mıyorlardı bir türlü. Kadınlar pekâlâ madende de ça­lışabilir, en ağır işlerin altından da kalkabilirdi... çalışan kendi olmadıktan sonra!
Reklam
Buraya dek söylediklerimizden, umarız bizim Kadın Hareketine karşı olduğumuz anlamı çıkmaz. Bizim itira­zımız burjuva-liberal-reformist olsun, küçük burjuva-radi-kal olsun Feminizm’e,dir, ve/fakat Emeğin Bilimi’ni temel alan kadın hareketlerinin yanındayız. Tabii sorunun bu şekilde formüle edilmesi Bağımsız Bir Kadın Hareketi (73) tarzında bir ifadeyi dıştalamaktadır. Bizce, kadın hareketi Bağımsız (bu hareketin NE’den bağımsız olduğu da açık­lığa kavuşturulmuş değildir: Erkeklerden mi, işçi sınıfı hareketinden mi Bağımsızlık’tır sözkonusu olan?) değil ama Bağımsızlıktan yana olmalıdır. Çünkü bizce kurtuluş Soyut Kadın’ın cinsel özgürleşmesi’nden değil, iktisadi bağımsızlaşma, siyasal özgür­leşme, toplumsal mücadeleden geçer. Doğal olarak bu mücadele ne tek başına kadınların ne de tek başına erkeklerin mücadelesidir. Bu tüm üretimci kafa ve kol emekçilerinin mücadelesidir. Kanımızca insanlığının bilin­cinde, kişilikli, bağımsızca duyup-düşünüp davranabilen kadın ve erkekler ancak böyle bir mücadelenin içinde oluşabileceklerdir. Ve onların feminist nitelemesine hiç mi hiç ihtiyaçları yoktur.
Sayfa 58
Devrimin hemen ilk yıllarında kadınların önlerindeki yasal, dinsel, geleneksel kısıtlamaların tümü kaldırıldı, kadın ile erkek eğit haklarla donatıldı. Kilise nikahları ya­sadışı sayıldı; evlilik özel hükümet bürolarında kaydedile­cek, yeni evliler ya ortak soyadı taşıyacak ya da kendi soyadlarını koruyacaklardı. Evlilik tam hak eşitliği üze­rine kuruluyor, her iki ebeveyn de çocukların bakımında eşit rol üstleniyor ya da bu görev Devlet’e devrediliyor­du. Sağlıklı ve çalışabilir olduğu sürecc hiçbir eş öbürü­nün geçimiyle yükümlü değildi. Boşanma ve kürtaj ser­best bırakılmıştı. Meşru ve gayri-meşru çocuk ayırımı kaldırılmış, evli olmayan annelere evli olanlarla aynı hak­lar tanınmıştı. Öte yandan, kadınların siyasal yaşamda ağırlık kazanması ön plandaydı. Lenin 21 Şubat 1920’de Moskova Sovyet seçimlerinde şöyle diyordu: «Hedefimiz ülkenin yönetiminde hergün daha çok kadının söz sahibi olmasını sağlamaktır... Kadın işçileri seçin! Partili olsun olmasın daha, daha çok kadın!»
Sayfa 27
Öyle ya, Türk kadını Batı'li hemcinslerinin kazanmak için o denli savaştığı ve pek çoğunun o yıllarda hâlâ kazanamadığı oy hakkına (pek de gayret sarfetmesine gerek kalmadan, Cumhuriyet'in himmetiyle) kavuşmuştu.
18.yüzyıl sonlarından itibaren hızla kutuplaşan iki sınıfın kadınlarına, burjuvaziye ve proletaryaya değişik biçimlerde yansımaktaydı. Burjuva kadını bir yandan kocası aracılığıyla yükselen refah düzeyinden payını alırken, bir yandan da tarihi boyunca görmediği bir güvencesizlik konumunda bulmuştu kendini. Eğitim kurumlarından yararlanma, kendi adına mülk edinme, miras hakları son derece kısıtlı, mesleklerde giderek artan uzmanlaşma nedeniyle geleneksel olarak kadın işi sayılan (öğretmenlik, hemşirelik vb.) işlerin dahi dışına düşmüş, her türlü siyasal haktan yoksundu. Evlenene değin babasının, evlenince de kocasının eline bakıyordu. Bir gün gelip de (boşanma, ölüm vb. nedenle) sıcak yuvasının sahte güvenliğinin dışına çıkmak zorunda kaldığında, karşılaşacağı sorunlarla başedebilecek durumda değildi. Çaresiz, yuvaya sarılıyordu dört elle, güzel, erdemli, dindar, sadık kadın, fedakâr ana olarak. Nasıl sarılmasın, bir gönül avcısına kapılıp da kendisini teslim etti mi, yasalar acımasızdı. Zinanın tek sorumlusu kadın sayılıyor, erkeğin sorumluluğu söz konusu edilmiyordu. Böylesi bir durumda beş parasız ve işsiz güçsüz olarak kendini kapının dışında bulacağına kesin gözüyle bakılabilirdi. Oysa şu ünlü Napolyon Kodu, geçerli olduğu ülkelerde erkeklerin metres tutma hakkını meşru kabul ediyor ve kadına, ancak kocanın metresiyle aile ikametgahında cinsel ilişkide bulunması durumunda boşanma hakkı tanıyordu.
Reklam
145 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.