Sokrates devam etti: Olup bitenleri incelemekten yorulduğum vakit,
gün tutulduğunda güneşe bakanların ve gözleyenlerin başına
gelenlere uğramamaya dikkat etmeyi gerekli gördüm. Çünkü onlar
sudaki veya buna benzer bir yerdeki aksini görmediklerinden bazen
görme duygusunu kaybederler. Aklıma buna benzer bir şey geldi.
Nesnelere gözlerimle baksaydım, onları duyularımdan biriyle
kavramaya çalışsaydım, ruhumun bütün bütüne kör olmasından
korkardım. O zaman fikirlere sığınmanın ve fikirlerin içinde
nesnelerin hakikatini görmeye çalışmanın gerektiğine inanırdım.
Belki kıyaslamam her bakımdan doğru değildir. Çünkü nesneleri
ilkeleri içinde inceleyerek, onları gerçekleri içinde görmekten ziyade,
bir imge içinde göz önünde tutmayı kayıtsızca kabul etmiyorum. Ne
olursa olsun, tuttuğum yol işte bu. Her halde en sağlam olduğuna
hükmettiğim fikri de temel olarak koyuyorum ve onunla uzlaşmış
bulduğum her şeyi, nedenin veya bambaşka bir şeyin sözü olsun,
doğru; onunla uzlaşmamış olan her şeyi de yanlış olarak kabul
ediyorum. Fakat düşündüklerimi daha açıkça anlatmayı isterim.
Aldanmıyorsam beni hâlâ anlamadın.
Sokrates: Şöyle, dedi. Nasıl, “adamdan tiksinmek” olursa, “fikirden
tiksinmek” de olur. Doğrusu bu fikir tiksintisinden daha kötü bir
felâket olamaz. Fikirden tiksinme de adamdan tiksinme gibi aynı
şartlar içinde belirir. O halde fikirden tiksinmenin içimize sinmesi
neden ileri geliyor? Tanımadan, bir adama sonsuz güven beslemekten,
onu büsbütün doğru, sağlam ve inana lâyık sanmaktan değil mi? Az
sonra da, onun ikiyüzlü ve bozuk olduğu, yeni baştan başka bir adam
olduğu ortaya konulur.
Ruh büyük oranda ilahi, ölümsüz, anlaşılır, tek görünümlü, dağılmayan ve her zaman aynı kalana benzer. Beden de beşeri, ölümlü, anlaşılmaz, çok görünümlü, dağılabilen ve hiç aynı kalmayana benzer.
Ksanthippos bizi görür görmez bağırıp çağırmağa, böyle hallerde kadınların söylediklerini söylemeye başladı. "Ah Sokrates", dedi, “seni sevenler, demek seninle son defa konuşuyorlar, sen de onlara son sözlerini söylüyorsun!"
Sokrates, Kriton'a bakarak, "Kriton, şunu eve gönder" dedi; Kriton'un adamları onu götürürken o göğsüne yumruklarıyla vurarak inleyip duruyordu.