Kara bir delik var, odanın kapısından girdiğiniz zaman sol taraftaki duvarın tam ortasında, duvarın zeminle kesiştiği yerde. Ben Fare, orada, o delikte yaşıyorum. Dışarıdaki ışıltılı dünya'ya çıkıyorum arada sırada ama karanlık beni çekiyor bir şekilde, ben ışıltılı dünyada mutlu olamıyorum, ben sadelik ve kendine kalmadan yanayım.
Rüzgarın Şarkısını Dinle eserini okuduktan sonra kitabın sonunda yazar devam kitabı olarak en azından konu ve karakter bağlantısı açısından bu kitabı işaret ediyor.
Rüzgarın Şarkısını Dinle de yazarın ilk yazarlık adımları ve cesaret evrelerini okumuştum ve artık karanlık evrendeki aydınlıkları keşfetmenin vakti. Pinball makinesi, renkli ışıkları olan, fırlatıcıdan çıkan topun kenarlara çarparak, oyuncuyu karanlıkta tek ışığın kendisi olduğuna ikna eden bir işkencedir.
Yaban Koyununun İzinde kitabını bu kitaplardan önce okudum ve oradaki fare karakterinin nasıl doğduğunu Rüzgarın Şarkısını Dinle ve Pinball eserlerini okuduktan sonra anladım. Aslında bu bir karakterin doğuşu değil, edebiyata yeni bir soluk getiren Murakami Tarzının doğuşuydu.
Akıl üstü kurgular, karanlık köşeler ve gizemli olaylar işte bu üç ana malzeme Murakami tarzını oluşturuyor. Sonuç kısmı ise bu kadar üstün yollardan geçilip gelinen bir sadelikten başka bir şey değil. Ama sadeliği basitlik diye düşünmeyin, unutmayın ki en büyük çığlık sessizliktir.
Kitapta neler geçtiğini anlatmak istemiyorum çünkü bu her okurun bu dünyaya girmek tek bir giriş hakkı vardır. Zor olan o hakkı edecek merakı okurun kendisinde bulmasıdır.