Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pratik Aklın Eleştirisi

Immanuel Kant

Pratik Aklın Eleştirisi Gönderileri

Pratik Aklın Eleştirisi kitaplarını, Pratik Aklın Eleştirisi sözleri ve alıntılarını, Pratik Aklın Eleştirisi yazarlarını, Pratik Aklın Eleştirisi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“İki şey, üzerlerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse, insanın ruhsal yapısını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç bir saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası. Her ikisini karanlıklarda gizlenmiş ya da benim ufkumun ötesinde aşkın alanda imişlercesine aramama sırf tahmin etmeme gerek yok; onları önümde görüyorum ve doğrudan doğruya benim kendi varoluşumun bilincine bağlıyorum.”
8/10 puan verdi
Felsefe'nin sistematik biçimini, anlaşılmazlığını okuyun.
Kitap öncelikle kolay okunan ve anlaşılan bir kitap değil. Çok teorik açıkçası. Kant'ın sistematik felsefe yaptığını daha ilk sayfalardan anlayabilirsiniz. Ya da anlamadan benim gibi sayfalarca okuyup ne okudum ben şimdi diye düşünebilirsiniz. Anlamamamı sadece temel felsefe bilgim olduğuna yoruyorum. Anladığımı söylesem bile anlatmaya gelince verdiği örnekleri( kitapta okuduğum yere kadar çok az örnek veriyor) ancak anlatabilirim herhâlde. Tavsiyemdir felsefe bölümü okumuyorsanız ve felsefenin analitik kısmına çok hakim değilseniz önceden şöyle bir bilgiyle detaylı ya da detaysız öğrenin. Ben sanmıyorum ki bu kitabı okuyup a'dan z'ye anlatacak biri vardır. Çünkü kurgu olmadığı için kant'ın sistematiğini, akıl yürütme yollarını, ilkelerini( doğrulanabilir, kanıtlanabilir vb.) 3-5 beş cümleyle anlatılamaz. Peki kitap bu kadar iyiyse neden yarım bıraktım? Çünkü kendimi çok, çok cahil hissettim. Daha bilgi birikimle tekrar okuyacağım. Ve rahat bir kafayla üzerine çalışarak okuyacağım.
Pratik Aklın Eleştirisi
Pratik Aklın EleştirisiImmanuel Kant · Türkiye Felsefe Kurumu · 2000593 okunma
Reklam
'Vicdan kaskatı olunca, dini neyin üzerine inşa edeceksiniz..'
Leibnız mikroskop altında dikkatle incelemiş olduğu bir böceğe kıyamayarak, onu yine yaprağının üzerine bırakmıştır, çünkü ona bakmakla bir şeyler öğrenmiş ve ondan adeta bir iyilik görmüştür.
Saf ahlak yasasının (bir basiret kuralı olarak değil) bir buyruk olarak her insanı göz yumulmayacak biçimde bağladığı kabul edilince, haksever bir insan diyebilir ki: bir tanrının olmasını istiyorum, benim bu dünyadaki varoluşumun aynı zamanda doğa bağlantılarının dışında, saf bir anlama yetisi dünyası içinde bir varoluş olmasını istiyorum, en son olarak da sonsuza dek sürmek istiyorum; bunda ısrar ediyorum ve bu inançtan vazgeçmeyeceğim; çünkü benim yararıma olan herhangi bir şeyi gözardı edemeyeceğimden dolayı, -safsatalara kulak asmadan ve onları yanıtlayacak veya onlara daha akla yatkın başkalarıyla karşı çıkacak durumda pek olmasam bile- yararıma olanın yargımı kaçınılmaz olarak belirlediği tek durum budur.
Bilgelik teorik olarak ele alındığında en yüksek iyinin bilgisi, pratik olarak ele alındığında ise istemenin en yüksek iyiye uygunluğu anlamına geldiğinden, en yüksek bağımsız bir bilgeliğe, yalnızca iyiliklilik üzerinde temellenen bir amaç yüklenemez.
Reklam
Yasaya uygun olan, ama yasa uğruna olup bitmemiş olan her eylem için şu söylenebilir: bu tür bir eylem, yalnızca yasanın sözüne göre ahlakça iyidir; ruhuna(niyetine) göre değil.
İyi dememiz gereken şey, her akıl sahibi insanın yargısında arzulama yetisinin bir nesnesi, kötü de herkesin gözünde nefretin bir nesnesi olmalıdır; dolayısıyla bu konuda yargıda bulunma, duyudan başka bir akıl gerektirir. Yalanın karşısına konan doğruluk için bu böyledir, şiddetin karşısına konan adalet için, vb. için de öyle. Ama biz, herkesin aynı şekilde (bazen doğrudan doğruya, bazen de dolayısıyla) iyi demesi gereken bir şeye de fena diyebiliriz. Ameliyat olacak biri, şüphesiz bunu fena bir şey olarak duyar; fakat akılla o da, herke de buna iyi diyecektir. Bununla birlikte, barışsever insanlara takılmak, onları tedirgin etmekten zevk alan birine, sonunda günün birinde iyi bir dayak atıp haddini bildirirse, bu şüphesiz fena bir şeydir, ama bunu herkes onaylar ve daha öte bir sonuca yol açmasa da, kendi içinde iyi sayar. Üstelik dayağı yiyen bile, kendi aklıyla, hakkın yerini bulduğunu teslim etmelidir; çünkü aklın kaçınılmazcasına onun gözleri önüne koyduğu iyi olma ile iyi davranma arasındaki oranı, o burada uygulanırken görür.
Damla hastalığının en şiddetli ağrılarını çekerken “ey acı, bana ne kadar işkence çektirsen de, senin kötü bir şey olduğunu asla söylemiyeceğim” diye haykıran Stoalı’ya gülünebilir, ama o yine de haklıdır. Onun duyduğu, fena bir şeydi; haykırışı da bunu gösterir. Ama bunun, kişiliğine bir kötülük getireceğini kabul etmesi için bir nedeni yoktu. Çünkü acı, onun kişi olarak değerini hiç azaltmaz, yalnızca durumunun değerini azaltır. Bilincinde olacağı tek yalan, cesaretine bir darbe olurdu; ama bu acının, haksız bir eyleminden, dolayısıyla suçluluğundan ötürü başına gelmediğinin bilincinde olunca, acı yalnızca cesaretinin artması için bir vesile olmuştur.
Hayırlı veya fena olan, hep yalnızca bizim hoşnut olma ya da hoşnut olmama, memnun olma ya da acı duyma durumumuzla bir ilgiyi gösterir; bu yüzden de, biz bir nesneyi arzuluyor ya da ondan nefret ediyorsak, bu yalnızca, onun bizim duyusallığımızla ve vereceği haz ve acı duygusuyla ilgisinden oluyor. Oysa iyi veya kötü, her zaman için- istemenin bir şeyi kendi nesnesi yapmak üzere akıl yasasıyla belirlenmiş olması bakımından- istemeyle bir ilgili gösterir; çünkü isteme, nesne ve nesnenin tasarımıyla hiçbir zaman dolaysız olarak belirlenemez, isteme daha çok kendine aklın bir kuralını (bir nesnenin gerçekleşebilmesini sağlayan) bir eylemin hareket nedeni yapan yetidir. Böylece iyi veya kötü, aslında eylemin kendisiyle ilgilidirler, kişinin duyum alma durumuyla değil. Ve bir şey, kayıtsız şartsız (her bakımdan ve başka bir koşul gerektirmeden) iyi ya da kötü diye adlandırılabilecek olan, bir nesne değil, eylemde bulunan kişinin kendisidir: ona iyi ya da kötü insan denir.
Reklam
Kumarda kaybeden, kendine ve akılsızlığına kızabilir, ama oyunda hile yaptığını biliyorsa,(bu şekilde kazanmış olsa bile) yaptığını ahlak yasasıyla karşılaştırır karşılaştırmaz, kendi kendini hor görmek zorunda kalır. Öyleyse ahlak yasası, kişinin kendi mutluluğu ilkesinden başka bir şey olsa gerek. Çünkü bir insanın kendi kendine “cebimi doldurmuş olsam da, ben değersizin biriyim “ derken kullandığı ölçülerle, “ben zeki bir adamım, kasamı doldurdum” derken kullandığı ölçüler birbirinden çok farklı olsa gerek.
Varsayalım ki, birisi, arzu ettiği nesne ve fırsat karşısında olduğu zaman, haz eğilimine karşı koyamadığını bir özür olarak öne sürsün. Acaba bu fırsatın, bulunduğu evin önüne bir darağacı kurulmuş olsa ve bu kişi bu hazzı tadar tatmaz asılacak olsa, eğilimini baskı altına alamaz mıydı?
Çağımızda çelişik ilkeleri biraraya getiren, sığ, dürüstlükle bağdaşmayan belirli bir bağdaştırma sistemi geliştirilmiştir; çünkü bu, her telden çalabilmek için her şeyden bir şeyler bilmekle yetinen ve hiçbir şeyi doğru dürüst bilmeyen çoğu insanın daha çok hoşuna gitmektedir.
Günahlara karşı kefarete bakış açısı
Ama bunun (kişinin hastalıkla acı çekmesinin) kişiliğine bir kötülük getireceğini kabul etmesi için bir nedeni yoktu. Çünkü acı, onun kişi olarak değerini azaltmaz, yalnızca durumunun değerini azaltır. Bilincinde olacağı tek yalan, cesaretine bir darbe olurdu; ama bu acının, haksız bir eyleminden, dolayısıyla suçluluğundan ötürü başına gelmediğinin bilincinde olunca, acı yalnızca cesaretinin artması için bir vesile olmuştur.
Fenalık ve kötülük arasında farklar vardır
Damla hastalığının en şiddetli ağrılarını çekerken " ey acı, bana ne kadar işkence çektirsen de, senin kötü bir şey olduğunu asla söylemeyeceğim" diye haykıran Stoalı' ya gülünebilir, ama o yine de haklıdır. Onun duyduğu fena bir şeydi, haykırışı da bunu gösterir.
Sayfa 67 - Önceki satırlarda geçen cümle şudur: böylece iyi veya kötü aslında eylemin kendisiyle ilgilidirler, kişinin duyum alma durumuyla değil.Kitabı yarım bıraktı
882 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.