Resmi Tarih Tartışmaları 5 : Nutuk kitaplarını, Resmi Tarih Tartışmaları 5 : Nutuk sözleri ve alıntılarını, Resmi Tarih Tartışmaları 5 : Nutuk yazarlarını, Resmi Tarih Tartışmaları 5 : Nutuk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"... eğer bir insan gerçekten Allah’a yürekten bağlı ve Hazreti-i Muhammed'in getirdiği dine göniünü açmışsa, Atatürk'ü baş tacı yapmak ve onun ilke ve inkılâplarına sahip çıkmak zorundadır. Çünkü Mustafa Kemal, bizim gibi rastlantıyla Türkiye'de doğup yaşamış bir insan değildir. O, Allah katından görevli olarak Türkiye'ye yollanmış, belli bir misyonu yerine getirdikten sonra da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Görevli olduğuna nereden hükmediyoruz. Atanın hayatında da 19‘lar egemendir. Hayatta hiçbir şeyin rastlantı olamayacağı biliniyor. Allah'ın izni olmadan sineğin kanadı bile kımıldamıyor. O zaman Atatürk'ün hayatındaki 19 olayı da yine Allahın bilgisi dahilinde olmuştur."
(Koray: 47)
Bir azalmaya şahit olan unsur Atatürk’ün ilahlaştırma durumu olup bunun yerini farklı yöntemlerin aldığını söylemek mümkündür.
Söz konusu yöntemlerden biri, Kemalizm’in ilkeleri bakımından Kuran'da öngörüldüğünün ya da her ikisi arasında paralellikler olduğunun iddia edilmesidir.
Atatürk'ün tapkınıyız.
Her şey O'dur. Her yerde O
var.
Her gökte O eser. Her enginde O çağlar.
Her şey O dur:
O her şeydir.
Her şeyde Atatürk!
Yerdedir, göktedir, sudadır.
Görünmezi görür! Bilinmezi bilir. Duyulmazı duyar!
Sezilmez! sezer, ezilmezi ezer!
Hep, her O dur!
Her şeyde Atatürk!
Elimizi yüzümüze:
Gönlümüzü özümüze kapıyoruz.
Biz sana tapıyoruz!
Aka Gündüz, "Yürekten Sesler", 4 Ocak 1934, Hâkimiyet-i MilliyeKitabı okudu
Bunlardan dikkat çekici bîr örnek Türk'ün Yeni Amentüsü'dür, 1928 Ağustosu gibi oldukça erken bir tarihte. Hakimiyet-i Milliye Matbaasında basılan broşür, doğrudan doğruya dinsel bir metnin üzerinde yapılan değişikliklerden oluşmaktadır:
"Kahramanlığın örneği alan ve vatanın istikbalini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengaver
Ona göre Kemalizm, çeşitli ideoloji ve rejimlerin üzerinde yalnız yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensiplerini ekonomik temeller üzerinde kuran bir dindir.
(Aykut, 1936: 4) (...)
“Mısır’daki, İran’daki, Afganistan'daki v.b.ndeki aydın seçkin sınıfın kıblesi artık Mekke değil, Çankaya'dır. Atatürk, Osmanlı dönemindeki Türk hükümet başkanları gibi Emirülmü’minin değil, o müminlere esin veren, onlara yol gösteren bir insandır. Muhammed'in 250 milyonluk ümmeti, Peygamberin kutsal emanetlerinin çekimi ile değil, Çankaya’nın fışkıran ve onların gözlerini kamaştıran nurların çekimi ile oraya yönelmiştir."
(Alp, 1998: 308)
Kemalizmin resmî milliyetçilik ideolojisi, millî rüşdün eksikliğine veya yetersizliğine ilişkin endişeyle beraber, bu zayıf temeli kolayca sarsabilecek hainlere ve onların komplolarına ilişkin kaygıyı, Atatürk sonrası kuşaklar boyunca bugüne kadar yeniden üretmiştir. 2000’lerin Türkiyesi'nde, bayrak asma kampanyaları düzenleyerek, her yerde olağandışı boyutlarda bayraklar dikerek, her türlü futbol maçı öncesinde İstiklâl Marşı okutarak vb, millî bilinci bileyleme harekâtının arkasında: sadece Kürt ayrılıkçılığı tehdidi gibi aktüel sorunların tahrikini değil, tam da bu derin güvensizliği aramak gerekir. Bu vesayetçi-otoriter teyakkuz ideolojisinin, bir bürokrasi, entelijensiya ve burjuva elitinin kendi hükümranlığını yeniden üretmesinin de aracı işlevini gördüğünü söylemeliyiz.
Atatürk, Nutuk'ta kendisinde saklı bulunan ve tanrısal bir görev gibi tarihsel akış tarafından kendi ellerine tevdi edilmiş bulunan bir programın uygulaması biçiminde tezahür edecek bu tarihsel zorunluluk halini şu sözlerle ifade eder:
"Ben, milletin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekâmül istidadını, bir millî sır gibi
Mustafa Kemal’in Nutuk’taki amacı, tarihi açıklamak değil, kendi haklılığını ortaya koymak, belgelemek; başarısının sadece reel politikten ya da bizzat tesadüflerden kaynaklanan bir başarı değil, haklı olmaktan ileri gelen doğal bir sonuç olduğunun altını çizebilmektir, Mustafa Kemal'in Nutuk'taki amacı Millî Mücadele döneminin bilimsel bir analizini yapmak da değil, bu dönemde neden kendisinin haklı, diğerlerinin haksız olduğunu ortaya koymak: kendi başarısını temellendirmek, kendi başarısı ile haklılığı arasındaki siyasî bağlantıyı kurmaktır. Sonuç olarak Mustafa Kemal’in Nutuk’taki amacı, bu güç mücadelelerinden nasıl ya da hangi olayların ve kişilerin vesilesiyle başarıyla çıktığını değil -bunu anlatıyor gibi görünürken- neden başarıya ulaştığını tartışmak, başarısına neden icat etmektir.
Nutuk, kapsadığı, tarihsel döneme ilişkin hem olaylardan hem de kişilerden bahseder. Fakat ne olaylar, ne de kişiler, söz konusu tarihsel dönemdeki önemlerine göre değil, Mustafa Kemal’in onlara atfettiği değerlere göre Nutuk içerisinde yer alır. Bir başka ifadeyle Mustafa Kemal’in bahsettiği olaylar ve kişiler, sadece kendi öyle istediği için ve kendi anlattığı biçimde Nutukta yer alırlar ve Mustafa Kemal’in bu konudaki seçimleri oldukça eklektiktir: Mustafa Kemal, olayların ve kişilerin kendi anlatmak istediği yönlerini ön plana çıkarır ve sadece bu yönleriyle onları Nutuk’un kapsamına dahil eder.
Nutuk'un okunduğu 1927 yılı, gerçekten de, Amasya Tamimi ile kader birliği yapan kurmay heyetinin çeşitli yol ve yöntemlerle tasfiyesinin sonuçlandığı bir yıldır: Nutuk, bu tasfiyenin, açıklamasını yapar...
İngiltere Yüksek Komiseri Horace Rumbold Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a BMM'de görüşülen bir kanun tasarısı hakkında belge göndermiştir. BMM’de yapılan gizli bir görüşme söz konusudur. Görüşme Kürdistan''ın muhtariyeti hakkındadır.
Kürdistan'ın muhtariyeti hakkındaki görüşmelerin 10 Şubat 1922 günü yapıldığına vurgu yapılmaktadır. Fakat gerek gizli celse zabıtları arasında, gerek normal celse zabıtları arasında, 10 Şubat 1920 tarihî, bu tarihte yapıldığı bildirilen görüşmeler yer almamaktadır. Bu konuda ciddi bir sansür olduğu açıktır.
Madde 1'de. Millet Meclisinin, “Kürt milleti için, kendi millî ananeleriyle ahenk içinde bir muhtar idare kurma mesuliyetini yükümleneceği” belirtilmektedir. Madde 2’de, mîlletin ileri gelenleri tarafından bir genel vali seçilebilir. Buna bir genel vali vekili ve müfettiş eşlik eder. Bunların Türk mü Kürt mü olacağına BMM karar verir” denilmektedir.
Mustafa Kemal’in temel politikası, yabancılarla Kürtlerin anlaşmalarına engel olmaktı. Bunun için yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istiyordu. Kürtlerle İngilizlerin silahlı çatışmaya sokulması da güdülen bir politikaydı. El Cezire Komutanı Nihat Paşaya. 27 Haziran 1920 tarihinde gönderilen karar şöyleydi:
“1. Göreceli olarak bütün ülkede geniş çaplı doğrudan doğruya halk tabakalarını ilgilendiren ve etkili biçimde yerel yönetimler kurulması iç siyasetimiz gereklerindendir. Kürtlerin oturdukları bölgelerde hem iç dış siyasetimiz bakımından, göreceli olarak yerel bir yönetim, biçimini gerekli görüyoruz.
2. Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemeleri bütün dünyada, kabul edilmiş bir ilkedir; Biz de bu ilkeyi kabul etmişizdir. Öngörüleceği üzere, Kürtlerin bu zamana kadar, yerel yönetim birimlerini tamamlamış ve başkanlarını tartışan, yandaşlarını bu amaç adına tarafımızdan kazanılmış olması ve oylarını kullandıkları zaman kendi kaderlerine zaten sahip olduklarını, TBMM yönetiminde yaşamayı istedikleri duyurulmalıdır. Kürdistan'daki bütün sorunun bu amaca dayalı siyasete yönelmesi El Cezire Cephesi Komutanlığı sorumluluğundadır.
3. Kürdistan'da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizlere karşı husumetini silahlı çatışma ile değiştirilemeyecek ölçülere vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin uyuşmalarına engel olmak, göreceli olarak yavaş yavaş yerel yönetimler kurarak, bu nedenleri açıklamak ve bu yolla içtenlikle bize bağlılıklarını sağlamak Kürt liderlerine mülkî ve askeri görevler vermek, bize bağlılıklarını güçlendirmek gibi genel ilkeler benimsenmiştir ..."
1919 yılında Heyet-i Temsîliye döneminde 20-22 Ekim tarihleri arasında, Amasya'da, Osmanlı Harbiye Nazırı Salih Paşa ile, Heyet-i Temsîliye üyeleri Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey arasında bir protokol imzalanmıştı. Metinde. “Kürtler, Türkler ortak mücadele yapmalıdır. Savaştan sonra, yani zafer kazanılınca Kürtlere de millî hakları verilecektir. Bu durum Kürtlere iyice anlatılmalıdır. Böylece, onların yabancıların, özellikle İngilizlerin kışkırtmalarına alet olmaları engellenmelidir'’ denmektedir.[13]
Mustafa Kemal Nutuk’ta, “Amasya protokollerinden. “Amasya Mülakatı” olarak söz etmektedir. [14] Ancak, Kürtlere ilişkin olarak alınan kararlardan söz etmemektedir. Anlatımda ve belgelerde bu kısmın atıldığı görülmektedir. Profesör Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsîliye Kararları, (Türk Tarih Kurumu. Ânkara 1974 s. 24-26) isimli kitabında, Kürtlere ilişkin bu anlatımları tahrif ederek vermektedir.
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal’in, Kürtlere ilişkin olarak, 1919 yılındaki söylemiyle 1927 yılındaki söylemi çok farklıdır. 1927 yılında, yeni bir Türk devleti kurulmasından, “Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabilîyeti"nden söz etmektedir. Bu sözlerde Kürtler nerede durmaktadır? 1919‘da, Erzurum Kongresi sırasında, mektup yazılan, yardımları İstenen Kürt ileri gelenleri, Kürt aşiret reisleri, Kürt şeyhleri, nerede durmaktadır? Artık inkâr ve imha politikalarının yürürlükte olduğu aşikârdır, 1919 ve 1927 yıllarındaki söylem farklılığını da "Millî Sır" ile açıklamaktadır: "...ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün topluma uygulatmak mecburiyetindeydim."
Bunlardan biri de 4 Ocak 1934 tarihli Hakimiyet-i Milliye'de çıkmış olan Aka Gündüz'ün "Yürekten Sesler"idir:
Atatürk'ün tapkınıyız. Her şey O'dur. Her yerde o var.
Her gökte O eser. Her enginde O çağlar.
Her şey O'dur;
O her şeydir.
Her şeyde Atatürk!
Yerdedir, göktedir, sudadır.
Görünmezi görür! Bilinmezi bilir. Duyulmazı duyar!
Sezilmezi sezer, ezilmezi ezer!
Hep, her O'dur!
Her şeyde Atatürk!
Elimizi yüzümüze;
Gönlümüzü özümüze kapıyoruz.
Biz sana tapıyoruz!