Daniel Defoe (1660-1731)
Daniel Defoe’nun kaleme aldığı Robinson Crusoe’nun ada macerasını hepimiz okumuşuzdur. Hikâyedeki diğer karakter Cuma, nedense okuyanlara hep daha sevimli gelmiştir.
Boğulmak üzereyken bir adaya tesadüfen ayak basması, tesadüfen gemiden bir yığın malzeme alabilmesi ve yine tesadüfen hemen her çeşit bitkinin yetiştiği, balıkların sulardan taştığı, kuşların ve yenilebilir hemen her hayvanın bulunduğu bir adaya denk gelmesi; hikâyeyi okuduktan yıllar sonra “Yok daha neler!” dememize sebep olsa da, vakti zamanında aklımızın bir köşesinde yerini almıştır Robinson…
1600’lü yıllarda yazılmış bu hikâyeyi genelde, İbn Tufeyl tarafından kaleme alınan Hayy bin Yakzan’a benzetirler. Ancak bu benzetiş hayli havada kalmaktadır. İbn Tufeyl, ıssız bir adada hayvanlar tarafından büyütülen bir insanın, “dil” olmadan da hakikate ulaşabileceğini anlatır. Hikâyede üç karakter vardır. Hayy vahşidir, Absal mistiktir, Salaman ise sosyaldir. Hayy bir adada doğmuş ve bir ceylan tarafından emzirilmiş, vahşi hayatta yanlız büyümüş bir münzevidir. Diğer bir adadan gelen mistik Absal’la karşılaşması, hakikate akılla ulaşmaları anlatılır. Hayy ile Absal komşu adaya giderler, orada önce iyi karşılanırlarsa da sonra kendi adalarına dönmek zorunda kalırlar.
Hayy bin Yakzan hikâyesine daha çok Rudyard Kipling’in The Jungle Book’daki “Mowgli” hikâyesini benzetirler. Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe” adlı hikâyesi daha çok yaşanmış bir hikâyeye benzemektedir.
Gerçek Robinson Crusoe: Alexander Selkirk
Keyifle izlemiştik, keyifle okudum...