Thomas Bernhard ile tanışma eserim.
Daha ilk cümlelerden, o uzun uzun, paragraflık cümlelerden farklı bir eser okuduğumun bilincine vardım. Dopdolu ve sarsıcı bir eser var elimizde.
Yazar bir çok konuya değiniyor, düşünce ve fikirlerini düz bir anlatım şeklinde değil de bir kurgu ile sunuyor. Doktor bir baba ile anlatıcı oğlunun tedavi amaçlı gittikleri yerlerde karşılaştıkları çeşitli insanlar aracılığı ile uzun uzun etkileyici cümlelerle okuyoruz çeşitli hayatları ve onların hayatlarındaki -aslında hepimizin hayatındaki- bazı değerleri, konuları, sarsıntıları.
İlk kısımdan sonra ikinci ve kitabın büyük bölümünü oluşturan bölümde bir prensin iç monologları yer alıyor. “Hiç bir zaman kendimden daha iyi bir sohbet arkadaşım olmadı.” Diyerek konuşuyor prens. Çokça ölüm, intihar, soğuk, tecrit, delilik, cinnet, yalnızlık, sefalet, kardeşler, çocuklar, babalar..anlatılıyor.
“Biz aslında, büyük olduğunu sanmayın, dar bir binada hep beraber yaşıyoruz ve birbirimizden yüz binlerce kilometre uzağız. Birbirimize seslendiğimizde birbirimizi duymuyoruz.” (S:119) diyerek ne kadar yalnız başına olduğundan..
“Yıllarca kendimi anlaşılır kılmaya çabaladım; yaşadığım müddetçe, beni yiyip bitiren bir kendimi anlaşılır kılma dan başka bir şey yoktu.”(S:164) diyerek ise kimseye sesini duyuramamaktan yakınıyor prens. Yer yer paranoyakça yer yer bir filozof edasıyla konuşuyor.
Ve tabiki çokça yerde sivri diliyle eleştirmekten çekinmiyor Bernhard.
Son olmayacak asla.
Keyifli okumalar.