Fyodor Dostoyevski’nin 1866 yılında kaleme aldığı “Suç ve Ceza” isimli yapıtı bugün hala okunmakta ve tavsiye edilmektedir. Kitabı okuduktan sonra anlıyoruz ki, gerçekten de neredeyse yüz elli yıllık geçmişinde hakkında söylenen bütün övgü sözcüklerini fazlasıyla hak etmiştir Dostoyevski. İnsanı insana yani bizi yine kendimize anlatan ve bunu da çok iyi yapan bir başyapıt “Suç ve Ceza”.
Sürekli kendisiyle çelişen, sefil bir adamın iç hesaplaşmasını, toplumun yararı için kanun ve kuralların yok sayılabileceği düşüncesiyle, toplum içinde bir parazit olarak gördüğü tefeci kadını öldürmesini anlatır. Raskolnikov tefeci kadının kafasına baltayı indirdiği andan itibaren acı çekmeye başlamıştır. Raskolnikov'un ikilemleri ve iç çatışmalarından yola çıkılarak insanoğlunun toplumsal, ahlaki ve dini değerleri de sorgulanır.
Ne söylenebilir ki? Böyle bir eser hakkında öyle uzun uzadıya yorum yapmak kesinlikle haddim değil. Dostoyevski yazmış ben ne diyeyim. Kendi adıma söylüyorum, beni sarsan birkaç kitaptan biri olduğunu söyleyebilirim. Suç ve ceza mutlaka okunmalı ve Raskolnikov mutlaka tanınmalıdır.