Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme

Ernst Cassirer

Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme Gönderileri

Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme kitaplarını, Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme sözleri ve alıntılarını, Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme yazarlarını, Sembolik Formlar Felsefesi II - Mitik Düşünme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çileciliğin ve kurbanın olumsuz fiillerin­ de ifade edilen bu arzu çerçevesinin daralmasıyla, istek, kendi içe­riği gereğince, öncelikle çok yoğun bir özetleniş ve böylelikle de yeni bir bilinçlilik formu kazanır. Diğer taraftan, benin görünüşte­ ki iktidarının karşısında bulunan, fakat karşıtlık içinde kavranarak benin sınırlarını çizen ve bene belirli bir "form" vermeye başlayan bir güç, önem kazanır. Çünkü sınırlar, ancak bu şekilde hissedilip bilinince, onların aşılabilme yolu da serbest hale gelir. Sadece insan, ilahi olanı büyüsel vasıtayla yenilmesi gereken değil, dua ve kurban vasıtasıyla uzlaşılması gereken kendinden üstün bir güç olarak tanır ve böylece o gücün karşısında, tedricen gerçek bir ben duygusu kazanır. Burada da özben, sadece içeriğini dışa yansıtarak kendini bulur ve kurar. Tanrıların gittikçe bağımsızlaşması, insanın, bizzat kendi içinde ve birbirinden ayrı akan duyusal güdü çe­şitliliği karşısında, sabit bir orta noktayı, istemenin birliğini keşfetmesi için şarttır.
Her ışık demeti, hayatın işaretini uzatan bir el içinde sona erer. Ve burada da, yeni bir sembolik dini evrensellik ifadesinde, yeni bir ahlaki evrenselliğin ifadesi, yeni bir "insanlık" fikrinin ifadesi açıkça tanınabilir. Erman şu sonuca ulaşır: Aton kültünde ortaya çıkan yeni bir güneş kasidesini "eski güneş tanrısına söylenen şarkılarla kar­şılaştıran kişi, ilkesel farklılığı farkedemez; eski şarkılar, tanrıyı dünyanın ve haya­tın yaratıcısı ve koruyucusu olarak kutsamak bakımından ortaktır. Fakat yeni kaside, yeni ilahi güneş tanrısının eski ismi, yücelikleri ve kutsal şehirleriyle ilgili olarak hiç­ bir şey taşımaz. Kaside, Apophis ejderhasıyla ve onun gemileri ve kayıklarıyla ilgi­li olarak, onun yolcularının sevinçleriyle ve ölüler diyarına yolculukla ilgili olarak hiçbir şey bildirmez. Bir Suriyeli ya da Etiyopyalı'nın da güneşe övgü için aynı de­recede iyi söyleyebileceği bir şarkı vardır. Ve gerçekte işte bu ülkeler ve onların sa­kinlerinin, bu kasidede, kibire son vermek isterlermiş gibi -ki Mısırlılar, bu kibirden dolayı kuzey barbarlarını küçük görürlerdi- düşünce mevcuttur. Tüm insanlar tanrı­nın çocuklarıdır. Tanrı onlara farklı renkler ve farklı diller vermiş ve onları farklı ül­kelere yerleştirmiştir. Fakat Tanrı, hepsi için aynı şekilde çaba gösterir... "
Reklam
Çok eski devirlerde Heliopolis'te, Torum-Ra'nın insan şeklindeki tohumu dışarı çı­kararak bütün canlıların ataları olan tanrıları meydana getirdiği ya da Anka'nın tapı­nağı üzerinde kalkıp ilk kutsal çifti tükürdüğü anlatılır. Diğer tanrılar da, başka yer­lerde başka davranışlarda bulunmuşlardı: Memphis'te Phtah, Elaphantine'de Hnoum insanları ve tanrıları bir görüntüye göre biçimlendinniştir. Thot-İbis, Hermopolis'te bir yumurta hazırlamıştı; hiçbir şeyin varolmadığı sırada güneş tanrısını doğuran Sa­is'ın büyük tanrıçası Neith inek ya da bir akbabaydı. Şüphesiz bunlar yaratılışla ilgi­li en eski ve en yaygın açıklamalardır. Fakat dünyanın kutsalın ortaya çıktığı yer ol­duğunu açıklamak şeklindeki daha karmaşık ve daha az maddi birlik, Piramit metin­lerinden itibaren farkedildi. Tanrının sesi, orada şeylerin ve varlıkların yaratılışının etkenlerinden biri oldu....Tanrı'nın Hristiyanlık çağından milyarlarca yıl önce ve Fi­ravunlar devrinin seçkin Mısırlılar'ı için yaratılışın vasıtası olarak akıl gibi tasarlan­mış olması bundan ileri gelir .... Anlaşılmaz yazılar, bildirici ve yaratıcı Tanrı teori­siyle, dini ve ahlaki zihniyet kültürünün derinliklerindeki özüne bağlı olan Mısırlı es­ki bir düşünce sadece yenileştirildi.
Erdem sahipsizdir; erdemden herkes, ona say­gılı ya da onu küçük görmesine göre, az ya da çok pay alır. Suç seçenlerindir; tanrı suçsuzdur.
Heraklit'in, insanın duyusunun onun şeytanı olduğu önermesinden, Demokrit ve Sokrates'e doğru ilerler. Sokratik Daimonion ve "Eudaimonie" kavramlarına sinen özel anlam ve nağme, belki de öncelikle bu ilişkide tam olarak izlenebilir. Eudaimonie, Sokrates'in başlatmış olduğu yeni bilme formuna dayanır. Ruh, sırf doğa ikuvvetini ortadan kaldırdığı için, Eudaimonie, ruhun ahlaki özne olarak kavranmasıyla elde edilir. Şimdi her şeyden önce insan, bizzat kendisini, kendi benini artık karanlık mitik güçlerin egemenli­ğinde hissetmediği, arzu etme ve bilme ilkesinin, bu yetilerden ha­reketle ve açık kavrayış ışığında şekillendiğini bilebildiği için, bi­linmeyenden, yani doğaüstünden korkmaya başladı. Böylece burada, mitosun karşısında, yeni bir içsel özgürlük bilinci gelişir. Bugün bile, animizmin ilkel aşamalarında, insanın, kendi ruhsal kuvveti tarafından seçildiği ve tek tek bireylere kadar esas biçimde geliştirildiği kanaati mevcuttur. Sumatra'daki Bataklarda, ruha, onun kişileşmesinden önce tanrıların ve insanların ilk ataları tara­fından farklı seçenekler sunulur. İnsanın kaderinin içine ruhlar so­kulmuştur ve bu kadar, onların yaptıkları seçimle belirgin hale gelir; insanın hayatının tüm seyri gibi özelliği ve varlığı da, onun ha­yatının tüm seyri gibi önceden belirlenir.
Grek düşüncesi, ilk başta dramanın kök saldığı mitik-dini ilk temellerden kademeli ayrılma sürecini yaşamakla kalmaz, bu sürece gerçek yerini de verir. Başlangıçta Grek felsefesi, tıpkı doğu dinleri gibi, zaman düzenini fiziksel ve aynı zamanda ahaki düzen olarak kavrar; zamana, ahlaki bir hukuk düzeninin uygulanışı ve gerçekleşmesi olarak bakar.
Reklam
"Gökyüzünün belirlediği şey, insanın, insan doğasının izlediği şeydir; bu, insanın taosudur. Bu taoya bakmak, öğrenme anlamına gelir."* Böylece burada da, ayrı zaman kesitleri­ ne, yıla, en büyük yıla, mevsimlere ve aylara ilahi olarak hürmet edildiği gibi, eylemin ahlaki bağlantısı, onun zamansal, hatta doğ­rudan takvimsel bağlanmışlığına da geçer. İnsanın erdemi ve yü­kümlülüğü, makro-kosmosun mikro-kosmosu dönüştürme yolunu tanımasından ve onunla buluşmasından ibarettir.
TaoizmdenKitabı okudu
Düşünce suskunlaşırken ve ayrıca şimdiki zaman, herhangi bir şekilde geçmiş zaman for­muna dönüşürken, sırf olgusalda, şeylerin, örflerin ya da kuralların şimdiki zaman içindeki basit varoluşunda, düşüncenin artık yatış­madığı bir aşama ortaya çıkar. Geçmişin kendisi, artık "niçin" de­ğildir; geçmiş, şeylerin niçinini içerir. İşte zaman-incelemesi için açıklamaya uygun veya muhtaç olmayan mutlak bir geçmişin va­ rolması, mitosun zaman incelemesini tarihin zaman incelemesin­den ayırır. Eğer varlığın tarihi, içinde değişmez bir noktanın olma­ dığı, her noktanın ise devamlı geride bırakılan bir nokta olarak gö­rüldüğü sürekli oluş dizisi haline gelirse; öyle ki, geçmişe geri gi­diş, bir regressus in infinitum*a dönüşürse, o zaman mitos, gerçi varlık ile bilfiil mevcut varolan, şimdiki zaman ile geçmiş arasında bir çatlama yaşar ama, bir kez bu diziyi kazanır kazanmaz, kendi içinde varolan ve problemsiz şekilde mevcut olan olarak, geçmiş içinde dinlenir. Mitosta zaman, mutlak bir bağıntı formu, yani için­de şimdiye, geçmişe ve geleceğe ait unsurların sürekli yer değiştir­diği ve birbirine dönüştüğü bir bağıntı formu niteliği taşımaz; tersine mitosta kesin bir sınır, empirik şimdiki zamanı mitik ilk kaynak­tan ayırır ve her ikisine de tamamen gerçek ve aldatıcı olmayan bir "nitelik" verir.
*Sonu belli olmayan geri çekilmeKitabı okudu
Empirik doğru, empirik daire ve küre, düşüncede var olan geometrik biçimler dünyası "bakımından"; yani "kendinde" doğru, "kendinde" daire, "kendinde" kare bakımından belirlenir ve kavra­nır. Empirik-mekansal olanın tam kavranışı ve yorumlanışında esas alınan norm ve ilkeyi veren şey, geometrik ilişkilerin ve yasaların cisimleşmesi olmaktadır. Fiziksel mekanın teorik kavranışı da, ay­nı düşünme motivlerinin egemenliği altındadır. Burada, elbette sa­dece duyusal seyir değil, aynı zamanda doğrudan duyusal alıcılık rol oynamaktadır. Fiziksel mekan kavrayışında mekanın ayrı "böl­geleri" ve mekandaki ayrı yönler, öncelikle biz bu bölgeleri ve yönleri bedensel organizasyonumuzun, yani fiziksel bedenimizin bazı maddi farklılıklarına bağladığımızda ayrılabilir hale gelmektedir. Fakat sözü edilen bu bağımlı olma durumunda, zihin, fiziksel mekan tablosunun yardımı olmadan iş göremeyince, adım adım bu mekan manzarasından kurtulmaya çabalar.
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.