Her gerçek olanı aynı zemine sıkıştıran mitos için, aynı töz, farklı özelliklere "sahip" olmayıp, bu şekildeki her özelleşme töz olur; yani töz sadece doğrudan somutlaşma, direkt şeyselleştirme içinde kavranabilir. Tüm etkinliklerin ve ilişkilerin, bütün sırf somut ve kendine özgü varlıkların bu nesnelleştirmeyi nasıl sergilediği, daha önce gösterildi. Fakat nesneleştirmenin temelinde bulunan kendine özgü düşünme ilkesi, daha önceden bilimsel düşünmenin temel ilkesiyle birleştiğinde ve ona nüfuz ettiğinde, doğanın yarı-mitik bir "bilimini" ve dengesiz bir karışım simgesini bu ilkeyle birlikte ürettiğinde, bu ilke mitik dünya-fikrinin ilk aşamalarında kendini gösteren ilkeden daha net biçimde ortaya çıkar. Nasıl mitik nedensellik kavramının özelliği belki en açık biçimde astrolojinin inşasında göz önüne getirilebiliyorsa, aynı şekilde, mitik nitelik kavramı da, simyanın içyapısı göz önüne alınınca, en açık biçimde ortaya çıkar. Tüm tarihsel gelişimi izlenebilen simya ile astroloji arasındaki akrabalık, burada sistematik olarak açıklanmış olur: Bu akrabalık, nihayetinde simya ve astrolojinin, sadece aynı düşünme formunun açık işareti, yani mitik-tözsel özdeşlik düşüncesinin iki farklı ortaya çıkış biçimi olmasına dayanmaktadır.
Mitik düşünmede mevcut olan bu, bağıntı parçalarının somutlaşması veya cisimleşmesini düzenleyen kendine özgü ilke, bu düşünmenin tek tek tüm kategorilerinde izlenebilir. Nitelik kategorisiyle başladığımız zaman, mitik düşünmenin parça ve bütün arasına asla kesin bir sınır ayrılığı yerleştirmediği, mitik düşünme açısından, parçanın, hem
Tek nesne büyüsel ilgiyi uyandırınca, kendisi olarak apayrı şekilde incelenemez; tam tersine, bu nesne daima, özdeşleştirildiği başka nesnelere aitlik içinde olur; öyle ki, dıştaki görünüş sadece bir örtü, bir maske teşkil eder.
Sayı kavramı, saf matematiksel kavram haline gelmeden önce, mekan ve zaman gibi mitik bir kavramdır ve ilkel mitik bilince henüz yabancıdır. Başka bir deyişle, sayı kavramı mitik bilincin ileri ve yüksek düzeyde şekillenişine temel oluşturan bir kabul olarak ortaya çıkar. Sayı, saf ölçü sayısı haline gelmeden uzun süre önce, sayıya, "kutsal sayı" olarak hürmet edilmiştir. Ve bu hürmetin esintisi, bilimsel matematiğin başlarında bile mevcuttur. Soyut kabulde ise sayı, "arka arkaya gelme" ve "bir arada olma'', "birbiriyle birlikte olma", çokluk ve birlik ilişkilerinin benzer biçimleridir; bu ilişki biçimleri ise, mitik ve bilimsel dünya açıkla malarına da egemendir.
Saf "zihinsel" ve "ahlaki" özelliklerin de bu anlamda nakledilebilir tözler olarak kavranması, bu taşımayı düzenleyen ritüel emirlerin mevcudiyetini de açıklar. Böylece kirlenme, bir topluluğa yerleşmiş olan pislik, tek tek bireylere, mesela bir köleye aktarılabilir ve kölenin kurban edilmesiyle de yok edilebilir. Çok eski ve genel yaygın mitik temel düşünüş biçimlerine dayanan böyle bir bağışlanma ritüeli, Grek ayinlerinde ve ayrıca İyon şehirlerindeki özel festivallerde de gerçekleşir. Bütün bu arınma ve bağışlanma ritlerinde, eğer geleneğin ilk baştaki anlamı göz önüne alınırsa, salt bir sembolik temsil etme değil, tamamen reel, hatta adeta fiziksel bir nakil söz konusudur. Batak'ta kendini bir beddua tutan kişi, bedduayı bir kırlangıca devrederek ve bu kırlangıcı uçurarak, onu kendinden "uçurabilir" Mesela Shinto dininde var olduğu bildirilen bir gelenek, canlı veya hareketli özne yerine salt bir nesneye nakli başarabilmeyi anlatır. Burada günahtan kurtulmanın yolu şudur: Bir insan elbisesi şeklindeki kesilmiş, "(insan) biçiminin temsil edicisi", yani Kata-shiro olarak adlandırılan beyaz bir kağıt üzerine, kutsal kişi tarafından günahkar kişinin doğduğu ay, yıl ve onun cinsiyeti yazılır. O kişi bu kağıdı bedenine sürer ve kendi nefesini kağıda üfler; bu işlem vasıtasıyla günahlar Kata-shiroya geçirilir. Temizlenme seramonisi, bu "şamar oğlanları"nın bir akarsuya ya da göle atılmasıyla ve suyun bu şamar oğlanlarını öbür dünyaya götürmesi ve iz bırakmadan yok etmesiyle sona erer
"Zorunluluk" ile "tesadüfiliğin", yasalılık ile yasasızlığın karşıtlığı da, mitik ve bilimsel düşünmenin ilişkisini belirlerken kullanılmadan önce, titiz eleştirel çözümleme ve gerçek bir belirleme gerekir. Leukippos ve Demokrit, dünyadaki hiçbir şeyin "tesadüfen" oluşmadığı, her şeyin bir nedenden ve zorunluluk