İkinci romanını da merakla bekliyordum ki “Servi Nine ve Üç Güzeller” Arlin Çiçekçi’nin ilk kitabındaki başarısının tesadüf olmadığının bir kanıtı olarak çıkageldi.
Yeni hikayesinde büyülü gerçekçilikle bezeli bir atmosfere sokuyor bizi sevgili yazar. Hicret dönemi Medine’sinden Osmanlı İstanbul’una, her tür tekinsizliğin cirit attığı âlemlerden Anadolu’da bir köye, Eyüp Sultan’dan Kaşıkçı elmasına tarihin farklı sayfaları, atlasın bambaşka toprakları ve zamanın apayrı figürlerine dayalı epizotlar beliriyor karşımızda.
Servi Nine’nin masalsı sesiyle Suna’nın rüyalarına fısıldanan epik ve fakat tümü şiddetten nasibini almış gerçek kadın hikayelerinin toplamı dilden dile hızla yayılan bir mite dönüşüyor: Servi Nine ve Üç Güzeller.Bu mit, Suna’nın zihninde ona güç ve ferahlık veren o servi ağacını, onu iyi insanlarla karşılaştıran evinin önündeki o parkı kurtarmak için yaratılıyor. En azından Şuna öyle zannediyor, rüyalarına konukluk eden Servi Nineden habersiz.
Klasik “Tanrı anlatıcı” yazım tekniğine ayrı bir yorum ve boyut var metinde. Anlatanı tanıyoruz fakat hikayedeki hiç bir karakter onun farkında değil; o ise her şeyin farkında ve kimi zaman nüktedan kimi zamansa huysuz bir tavırla karakterlere kızarak, sataşarak veya muzipçe takılarak kendi varlığını anımsatıyor okura. Ustalıkla ve gayet dozunda yerleştirilmiş bu unsur.
Dozunda olan bir şey daha var ki meselesini bağıra çağıra, büyük harflerle değil, derinlikli ama tesirli bir yolla aktarıyor okura. Edebiyatın merkezinden uzaklaşmıyor bilakis kıvrak bir dil ve anlatımla geçiriyor romanın derdi okura.
Beğeni ve takdirle tavsiye ediyorum.