Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Seviyordum Söyleyemedim

Bülent Akyürek

Seviyordum Söyleyemedim Gönderileri

Seviyordum Söyleyemedim kitaplarını, Seviyordum Söyleyemedim sözleri ve alıntılarını, Seviyordum Söyleyemedim yazarlarını, Seviyordum Söyleyemedim yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
128 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Geçen ay bitirip güncelleme yapmayı unutmuşum. Güzel bir kitaptı, tek oturuşta bitirdim, yazarın düşüncelerinin çoğuna katılıyorum. Çoğu konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmamı sağladı. Yalnızca yazarın feminizmle ilgili düşüncelerine katılmıyorum, onun dışında gayet güzeldi. İnceden inceden sokulan laflar gerçekten epey güldürdü. Aslında bu kitaptan sonra Denemeler'i okumayı düşünüyordum ama düşünce ağırlıklı bir kitaptan sonra ağır gelir diye düşündüm, sen de bu senenin okuma listelerindesin Montaigne:) Kitaba 10 üzerinden 7 veriyorum, öneririm.
Seviyordum Söyleyemedim
Seviyordum SöyleyemedimBülent Akyürek · Sapan Yayınları · 200740 okunma
128 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Bülent abinin samimi, içten ve sert üslubunu seviyorum. Rabbim de O'nu sevsin amin. Kitapta bizim bazı yerlerde gereksiz bulunan ama çok hoş olan bir çok özelliğimizi farklı bakış açılarıyla görmüş abimiz. Ve aşağılık kompleksini geçtim milletimizi göklere çıkarmış abim. Rabbim selamet versin abimize, amin.
Seviyordum Söyleyemedim
Seviyordum SöyleyemedimBülent Akyürek · Sapan Yayınları · 200740 okunma
Reklam
Zamanı, boş ve dolu olarak tanımlayan batı, üretimin ve çalışmanın dışında kalan zamanı boş zaman olarak algılarken ya da kapitalizmin işine geldiği için insanlara öyle lanse ederken karar verme anımız olan boş zamanı hiçe sayıyor. Yarım ve eksik insanın birincil görevi; otu, böceği, toprağı, yaratılmış olanları incelemektir. Doğuda söğüt ağacının dibinde, günlerce, haftalarca tefekküre dalmış olan insanları "Kaldırım Mühendisi" olarak algılamak, gözden düşürmek kapitalizmin en büyük oyunudur. Batılılar, eksik olanın doğa değil insan olduğunu anlayamadığı için durup dinlenmeden kendilerince icatlar yapıyorlar. Hep çalışmaktan dolayı insanlar geriye gidiyor, makinalar gelişiyor. Sanki Allah'a "Bak, sen bizi biz de bunları yaratıyoruz." der gibiler. Oysa yaratmaktan vazgeçip, Allah'ın yarattığı herhangi bir nesne üstüne düşünebilirsek kovulduğumuz cennete daha büyük bir hızla geri döneceğiz. Tefekkür, anlamaya çalışmaktır. Karar verme aşamasına geçmektir. Eylem, tüm bunlardan sonra gelir. Komik batılılar başa da sona da eylemi koyup hepimizi aptallaştırdı. Kaldırım mühendislerimizin sayısı azaldıkça da ilkelleşmeye devam edeceğiz. Boş zaman; insan olduğumuzu hatırladığımız, doğayla bütünleştiğimiz tek zaman dilimidir. Uygar batı, boş zamanlarımızı tıka basa doldurarak insanlığımızın içini boşaltıyor. Bizler de çalışarak yarattıklarımızı alkışlayıp madalya bekliyoruz. Öyleyse madalyamız olan iki uzun eşek kulağını takdim ediyorum. Batının yarattığı insan tipinden daha iyidir nasıl olsa!
Sayfa 122Kitabı okudu
"Din afyondur!" Çok şükür ki öyledir. Batı dünyası insanları ayık tutmaya zorlarken filmleri ve entrikalarıyla, teknolojileriyle bizleri sanal bir dünyanın tam da kucağına attılar. Şunu söylemek istiyorlar: "Bizim gerçeklerimize uymayacaksanız, bizim yalanlarımızla uyuyacaksınız." Biz de cebimizdeki dolarlar, telefonlar ve boyunlarımızdaki kravatlarla karşılık veremeyeceğimiz için, tinerci olup kanlı gözlerimizle "Siktirip gidin lan! " diyeceğiz!
Sayfa 110Kitabı okudu
Kuran-ı Kerimden herhangi bir ayeti sorgulayıp anlamaya çalışın, yıllarca uyuşursunuz. Uyuştuğunuz için de modern dünyadan uzak Ashab- Kehf gibi yüzyıllarca mağaranızda uyuyup temiz kalmayı becerirsiniz. Ashab-ı Kehf'in yanında köpek de vardır. Köpek, yani nefis! Bir tinerci gibi asabi olmadan Ashab-ı Kehf olunmayacağını öğrenmiş olduk. Öyleyse, ilk aşama olarak aynı fikirdeki arkadaşlarınızla çay ocakların da, evlerde, avlularda Asabi Keyf(!) olmanız gerekiyor.
Sayfa 109Kitabı okudu
Batı laikliğinin doğu topraklarında yapmak istediği şey budur: Allah'ı, peygamberi, kitabı gündelik hayatın içinden soyutlayıp ulaşılmayacak kadar uzaklığa fırlatmaktır ama Allah'ın kitabı gökleri değil yeryüzünü yönetmek için indirilmiştir. Çünkü kutsal kitapların hepsi insani ilişkileri kurallara bağlamak için vardır. Göksel olan her şey, yaratıcıyla kul arasındaki mesafeyi de ayarlar. Kutsal olanı bu kadar uzağa koyarak saygıda kusur etmemek küçük insanların numarasıdır. Herkes inançlı ama dışarıya karşı göstermek istemiyorsa dünyanın hali ne? Niçin omzunda ağlayacağımız kimse kalmadı, neden bin dört yüz yıldır güzel bir adam göremiyoruz?
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
"Allah ile kul arasına kimse giremez, namus insanın beynindedir bacaklarının arasında değildir, para ile imanın kimde olduğu belli olmaz... ve bunun gibi savunma cümleleri oldum olası sinirlerimi bozmuştur, çünkü dinin kurallarıyla ahlaklandığınız andan itibaren vücudunuzun son hücresine kadar devrim yaşarsınız. İşte o zaman paranın da imanın da kimde olduğu on kilometreden belli olur! Allah ile kulun arasına her şeyin girdiğini, girebileceğini hepimiz eşek gibi biliyoruz. Para, pul, kadın, şehvet, hırs, başarı, servet, diploma, rütbe, şöhret... Kısacası tüm dünya Allah ile kul arasındaki o beldede pusu kurar. Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre varın saydıklarımızın yakınlığını siz hesaplayın, onlarla iç içe geçmişiz haberimiz yok!
Sayfa 103Kitabı okudu
"Amerika, Rusya, bizim düşmanımızdır." diyen devlet büyüğü görmedim ama başa kim geçerse geçsin; düşmanlarımızın Ermeniler, Suriyeliler ve Yunanlılar olduğunu söylüyorlar. Bir milletin, devletin büyüklüğü düşmanlarının büyüklüğüyle ölçülür. Bu, şahıslar ve kurumlar bazında da böyledir. Saydığımız yerler Osmanlı da mahalle sayılırdı. Başına muhtar koyulunca yönetiliyordu, şu halimize bakın? Gücümüzün yettiğini anlayınca horozlanıyoruz. Oysa ben, aynı horozluğun Amerika'ya karşı yapılmasını arzuluyorum! Düşman ilan ettiklerimizi yine eskisi gibi soyluca kucaklasak, şefkatle başlarını okşasak, çocuk gibi idare etsek, vallahi ticari olarak kalkınacağız. Yunanla, Ermeni'yle ne gibi düşmanlığımız olabilir ki bizim? Onlar bizim millet-i sadık'ımızdı. Halen, Ege'de uçaklarımız it dalaşı yapıyor. İt dalaşı yaparak kendimizi de aşağılıyoruz...GeRenK yok! Bırakalım; kendine güvenli aslanların burnuna, nasıl sinekler konuyorsa, Yunan uçakları Ankara'ya kadar gelip gitsinler. Korkusuz bir aslan gibi davranırsak hiçbir şey yapamazlar. Panik olup karşılık verdikçe, düşman ilan ettikçe onları güçlendiriyoruz, lütfen artık farkına varalım.
Sayfa 101Kitabı okudu
İŞİMİZ ALLAH'A KALDI ABİ... Necip milletimiz Tevekkül konusunu anlamazlıktan gelmeye yemin etmiş sanki. Efendim, Peygamber Efendimiz demiş ki "Sen deveni sağlam kazığa bağla, sonra da Allah'a teslim et..." Senin devenden, devenin senden alacağı yoksa, her ikiniz de helal yemiş, helal otlamışsanız ve attığınız adımlar hayra doğru ilerliyorsa tabii ki o devenin sahibi Allah'tır. Çünkü deve, senin takva ve iman kazığına bağlıdır! Sen beynamaz, deve puştsa, bindiğin hayvan haram parayla alınmışsa, onun bekçiliğini Allah'a yaptıramazsın! Allah'tan makul bir şey talep etmişsen, gecen gündüzün duayla geçmişse, çalışmayı da elden bırakmamışsan ve iş olmadığında "Hayırlısı buymuş." diyecek bilinçteysen, Allah yar ve yarenin olacaktır merak etme. Oysa insanlar nesnel ve reel tüm çareleri tüketip, rüşvet yedirdikten sonra "İşimi Allah'a bıraktım. "diyor. Maalesef, işini Allah'a bıraktığını sanan adam, aslında işin içinden Allah'ı çıkarmış oluyor, bir bilse... Allah son çare değil, ilk çaredir. Cümleyi düzeltecek olursak: Allah ilk ve son çaredir. Gerisi promosyon!
Bizde takım bozmak uğursuzluktur. Bir de bizde giden gelmez. Örneğin, kitap okunmayan bir ülkede olduğumuz hâlde bir arkadaşınıza kitap verin, kesinlikle geri dönmez, zaten kitabı götüren dıbık, onu ömür boyu okumaz, bir de işin bu tarafı var, anlayana helal olsun! Durum, kasetler için de aynıdır. Toparlayarak tekrarlıyoruz: bizde kaset, kitap ve takım dönüşümsüzdür.
Reklam
İnsanın kendisine ve başkasına yapacağı en büyük saygısızlık, her dıbığa saygı duymak olsa gerek. Herkese saygısı olanlar kapitalistlerdir. Ben bu adamlardan binlerce tanıyorum. Onlar kimseyi karşılarına almazlar. Herkesle iyi geçinirler. Düşünün bir; tonlarca dindar karşıtı, türban karşıtı, din karşıtı tüccar var, işadamı var ama kimse dükkânının, işletmesinin, mağazasının kapısına "Buraya türbanlılar giremez. Yazamıyor. Abilere soracak olursak, bunu demokrasiyle bağdaştırmadıkları içindir, lakin kanaatimce kazın ayağı öyle değil. Tüccarlar bunu yapamazlar, ciğerleri yemez. Yutmuyorum. Birisi bunu yapsın, ben de kimliğinde İslam yazan biri olarak alış verişlerimi oradan yapacağım. Aha da söylüyorum, hatta maaşsız çalışacağım. Saygı; toplum kurallarını çiğnemeyen, haksızlık etmeyen, helal kazanan, mülayım, ahlâklı, yardımsever, üretken, üretirken tüketmeyen, temiz ve faydalı insanlara duyulur. Dünyayı gezsen, kriterlere uygun iki bin adam bulamazsın. Bu sizdeki nasıl bir hümanizm, nasıl bir aşk ki saygınızı dağıtıp dağıtıp bitiremiyorsunuz? Saygınız paraya, makama... Adam mı kandırıyorsunuz, deli mi avutuyorsunuz anlamadım gitti.
Ömür, arkada bıraktıklarımızdır. Belli bir yaşa kadar arkamızda birikenlerle yüzleşmekten korkarız. İhtiyarların yüzlerindeki hüzün bu yüzden acıklıdır. Onlar bugünü bırakır, yarını da düşünmezler artık. Ellerindeki tek malzeme dünleridir. Ayakları adım adım toprağa yaklaşırken bir yandan da geçmişe kaçarlar. Demiştim ya ayakların bir gözü hep arkadadır! Bence de önümüze bakalım hep... Arkamızda öyle bir medeniyet, öyle müthiş bir imparatorluk ve kültür bıraktık ki baktıkça kafayı çekip sızmaktan başka çaremiz kalmaz. Jübilesini yapmış bir medeniyetin bitik insanlarıyız. İleri dıbıklarım! Komplekse düşmemek için hep ileri..
Biz, olayı çözmüşüz abi... Ruhu da maddeyi de aşmışız... Kimsenin kıçı boklu fikirlerine ihtiyacımız yok... Herkes aklını kendine saklasın... Biz, ekmek peşindeyiz abi... Çorbayı kaynatır işimize bakarız. Sizin romanlarda kurguladığınız zeka dolu akıl oyunları, bizde gelin-kaynana arasında bile yaşanıyor. Halkımız alimdir, münevverdir, asil ve merhametlidir. Herkes herkesin ne mal olduğunu, kaç kuruş ettiğini vücut dili kitapları okumadan bilir. Ayakkabısına ve araba markasına bakarak çözer... Öyle deftere kitaba ihtiyacı yoktur onların. Onlar kendilerini tanımak için kitap okumuyor ama siz halen halkı anlamak için kitaplar yazıyorsunuz. Komik değil mi?
Her türlü sömürüyü yaparak insanına konfor sağlayan, sonra da vatandaşlarıyla, düzenleriyle övünen batı, bizim halkın fukaralığını iki gün yaşasın da görelim. Yemin ederim bir birlerini keserler, ateşe verirler orayı... Sadece askerleri değil, vatanseverleri de paralıdır. Yoksa seyredin gümbürtüyü! Oturup gülmeyiz onlar gibi, yine de acırız ya, ona yanarım..
İslam "Şimdi ne olacak, yarın ne olacak, bir yıl sonra ne olacak?" sorularını yasaklamıştır. Modern psikiyatrik hastalıklara baktığınızda "Ankisiyete" diye bir hastalık cinsine rastlayacak ve bu dinin bazı şeyleri çok önceden nasıl engellediğini görmüş olacaksınız. Ankisiyete, Panik Atak, Kuşkuculuk denen tüm bu hastalıklar, tüm zamanlar içinde kendi akıbetimizi düşünmekten kaynaklanır. Anadolu'da "Aç mezarı var mı?" diye sorulan bir soru aslen bir çok şeyin cevabıdır. Allah, bizi dünyaya rızkımızı garantileyerek getirir. Dünyada yiyecek son lokmamız kalmadığında kapımızı ölüm çalar. Stoklar bitmiştir ve artık öte dünyaya gideriz. "Dünyada yiyecek lokması kalmamış." derken de bunu anlatmak isteriz.
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.