Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi

İbrahim Bayram

En Beğenilen Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi Sözleri ve Alıntıları

En Beğenilen Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa Sabri, Allah’a ve peygamberine karşı beslenmesi gereken duygulara da temas eder. Dinde Allah’ı ve peygamberi sevmek önemli olsa da, O'ndan korkup Resülü’nden hayâ etmek de önemsiz değildir. Sevmeyi korkmanın zıddı olarak düşünüp sadece sevgi hissini ön plana çıkarmak yanlıştır. Yalnız sevgi aşılayıp korku hissi vermeyen bir ulühiyet, ya tehdidini yerine getirme kudretine sahip olamayan bir hükümet gibi eksik kudretle ya da çocuğunu sadece şımartan ebeveyn gibi hikmetsizlik ve ciddiyetsizlilde ma'lüldür. Allah’tan korkmak, -hâşâ-bir zâlimden korkmak gibi değildir. Bunu saygı ve hürmet gibi duygularla yorumlamak mümkündür. Bu korkuyu aşağı bir seviye gibi gösterip onu küçük görmek ve değersiz addetmek doğru değildir.139 Kur’ân’da Allah Teâlâ’nın insanı en çok teşvik ettiği şeylerden biri de takvâ, yani Allah korkusudur. Yine Kur’ân’a göre kulların en değerlisi, takvâ sâhibi olan insandır. Mustafa Sabri burada iman ile Allah korkusu arasında bağlantı kurarken Zemahşerî’nin Ibn Abbâs’a nisbet ederek söylediği “iman ürkme, çekinmedir” ifadesini bu bağlantının bir kanıtı olarak kullanır.140
Fıkhın din olmadığı şeklindeki iddiaya ise şu cevabı vermek mümkündür: Müctehid imamların bazen ittifâkına bazen de ihtilâfına konu olan fıkhî meselelerde ortaya konulan görüşler, çoğunlukla şer'î naslara dayanmaktadır. Bu anlamda bu naslardan elde edilen veya o naslarm sarâhaten ifade ettiği anlam üzerine bina edilen fıkhın, dinden başka bir şeymiş gibi kabul edilmesi mümkün değildir. Müctehid imamların büyük gayretlerle tedvin ettikleri fıkhın önünde ezildiğini, onların karşısında kendisini din âlimi olarak görmekten utandığını söyleyen Mustafa Sabri, bu hayâsının, kendisini, günümüzdeki bazı zevâtın söyledikleri gibi “onlar da adam biz de adamız” şeklinde bir söz söylemekten alıkoyduğunu dile getirir. Ictihâd rütbesine hâiz olma imkânı olmadığı için, halkın bir mezhebi taklid etmesinin caiz olduğu hususunda bir ihtilâf yoktur. Eğer zamanının ulemâsından biri olarak kabul ediliyorsa, bilinmelidir ki kendisi de halk gibi dört mezhepten birini taklid etmek durumundadır.216Tevazusunu bu şekilde ortaya koyan Mustafa Sabri, daha çok kelâmî konularda fikir yürütmüşse de, onu kimi fıkhî konularda sunduğu yaklaşımlar nedeniyle “büyük bir hukukçu” olarak görenler de vardır.217
Reklam
Mustafa Sabri, “erkeğin eline bakmamak için kadının ilim ve sanat öğrenmesi gerektiği” yönünde fikir beyân edenlere ise şu karşılığı verir: Erkek eve getirdiği nimeti. kadının başına kakmadıktan sonra, kadın bir zillet içerisine düşmez. Dolayısıyla onların bu hayattan mutlaka kurtarılmaları gibi bir ihtiyaç söz konusu değildir. Burada belki de yaptığı hizmetleri erkeğinin başına kakan kadın sayısı daha fazladır. Erkekler bile iş konusunda yeterli imkânlara sahip değilken, bunların arasına bir de kadınları ilave etme gayretleri; ya başka bir art niyet taşımakta ya da bu fikrin erkeğin kadını himayesinden atması gibi kadının zararına olacak bir anlam taşıdığı farkedilmemektedir. Şayet erkeğin çalışmasına bir katkı yapılmak isteniyorsa, kadının yaptıgı ev işlerinin de aileye bir katkı ve yardım olduğu unutulmamalıdır. Diğer taraftan kadın dışarıda çalışmayıp evde çalıştığında, çocuğun bakımı, ev işleri vb. işler için hizmetçi tutulmamasının eve ekonomik bir katkı sağladığı göz ardı edilmemelidir. Mustafa Sabri’ye göre, oluşturulan hava içerisinde “ev geçindirme” hevesine düşen kadınların ve bu konuda onlardan daha istekli tavır sergileyen erkeklerin peşinde koştukları “kadın hürriyeti”; kadının, şefkat ve gözyaşı dökmekten aile oluşturmaya, evi tanzim etmekten evlât yetiştirmeye kadar sahip olduğu tabiî kabiliyet ve özel meziyetlerinin kendinden uzaklaşması, onun erkeğin meşakkatli hayatına girmesi, tek başına yaşamını idâme ettirebilmesi, bekâr kalmak veya tek eşe bağlanmak istemeyen erkek gibi bir hayata sahip olması, yani kısaca kadının erkekleşmesi anlamına gelir.213
Mustafa Sabri’ye göre, Hz. Muhammed’in dahiliğini ön plana çıkaranlar, Kur’ân’ı tek mücize olarak kabul ettiklerine göre, onlar en büyük ve en değerli mücize olan Kur’ân’ın, onun deha sahibi oluşunun değil, nübüvvetinin bir mücizesi olduğunu unutmamaları gerekir. Nübüvvet de tıpkı mücize gibi yeni ilmî anlayışa muhalif bir hâdisedir. Aslında mücizeleri inkar edenler, nübüvveti de inkar etmiş (gibi) olmaktadırlar.22 Bu şekildeki bir yaklaşımla mücize gibi gaybiyyât kapsamında olan hâdiseleri inkar edenler, âyet ve hadisleri oyuncak etmişler, kurucularından daha fazla yeni ilmî anlayışa iman etmişlerdir.23
Mustafa Sabri’ye göre Darwincilerin, insana mevcud maymunlardan daha fazla benzeyen bir varlığa dair kanıt aramaları, maymundan insana bir aracı (ara form) bulma ihtiyacı hissedip başka türlü iki tür arasında bir geçişe hükmetmemeleri anlaşılır bir şey değildir. Zira şekli benzerlik dışında bir şey aramadıktan sonra, insanla o ara form arasındaki
Mustafa Sabri’ye göre her hâdiseyi mekanik hareketle açıklamak isteyen Maddiyyün, âlemin, ilmi ve iradesiyle fâil olan bir ilahtan müstağni olduğunu iddia etmektedir. Onlar, âlemi bir irâde ve meşîet olmaksızın mekanik şekilde hareket eden şuursuz ve irâdesiz bir makine gibi tasavvur etmektedirler. Alemin hareketini bir iradeye bağlayacak olsalar söz konusu irâde, irâdesi olmayan madde hâricindeki bir varlıktan gelecektir. Bu durumda da âlem onu yönlendiren irâde sahian isteğine göre değişebileceği için, onlar bütün bunları görmezden gelmekte ve âlemi kendisini yönlendirecek bir müessirden uzak tutmaya çalışmaktadır. Halbuki en Önemli özelliği “atâlet” olan maddenin, kendiliğinden hareket etme imkânı yoktur. Onların, hareketi “irâdesiz” şeklinde yaftalayarak işin içinden çıkmaları zordur. Akıl, hareketin herhangi bir muharrik olmadan gerçekleşebileceğine inanmaz. Öte yandan onların muharriksiz hareket olan mekanik hareketi, insan irâdesiyle oluşmuş bir ürün olan makineye benzetmeleri ise oldukça tuhaf kaçmaktadır.75 Her ne kadar mekanik hareket bir muharrik ve bu muharrikin fiilî bir irâdesi olmaksızın kendi kendine gerçekleşirse de bu tür hareket, öncelikle o makineyi yapanın sonra da onu idare edenin irâdesine bağımlıdır. Bu mânada onun bir mebdei ve kaynağı vardır. Alemin de bir mebdei ve menşei olduğu halde maddiyyün mensupları, bu âlemin bir muharriki olmadığını savunurlar. Onlar da aslında âlemin kendi kendine oluşamayacağını ve kendi hareketiyle başlayamayacağını bilirler. Onların âlemin hareketini insan ürünü olan makinenin hareketine benzetmeleri acziyetlerini göstermektedir.
Reklam
38 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.