Aklın tecrübeye üstünlüğü bağlamında, kuvvetli ışığın göze, yüksek sesin işitmeye zarar vermesi ve kişinin güneşe baktıktan sonra önündeki varlığı görememesi örneğinden hareketle, kuvvetli şekilde algılanan bir şeyin o duyu organını ifsâd ettiği ve kuvvetli bir mahsüsun idrâkinin, daha sonraki zayıf bir mahsüsun idrâkini engellediğini söylemek mümkündür. Akıl için ise böyle bir durum söz konusu değildir. O, zorlu mâkülât meseleleri ve soyut düşüncelerle ilgilenirken zaafa düşmek şöyle dursun aksine bundan güçlenerek çıkar. Öte yandan duyular hataya düştüğünde onların hatasını düzeltme görevini de akıl yüklenir. Buna rağmen “ay”ı diğer yıldızlardan büyük görme, gemide ı'ken sahili de hareket halinde zannetme örneklerinde olduğu gibi, duyular hatasında ısrar da edebilmektedir.“ Bu durum, duyuların bilgi sağlama konusundaki za'üyetini göstermektedir. Akıl bu denli yüce olmakla birlikte tamamen kusursuz da değildir.
O, mâkülât ve mahsüsatta doğruya ulaşabildiği gibi hataya da düşebilir. Ancak bilinmelidir ki hata, aklın Sâlim olmaması dolayısıyladır.
Yoksa Sâlim akıl ve mantık bulunduktan sonra, his ve tecrübe ne kadar eksik olursa olsun, orada asla hata olmayacak iken, tecrübeden ne kadar istifade edilirse edilsin, akıl Sâlim olmadığında orada hata ihtimali her zaman mümkündür.44