Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi

İbrahim Bayram

En Eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi sözleri ve alıntılarını, en eski Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin Dini Düşüncesi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa Sabri’ye göre dinde her şeyin Allah’ın takdir ve irâdesiyle meydana gelmesi, ne insanların çalışmasını beyhüde duruma sokar; ne de mutlak mânada insanın mükellef oluşunu ortadan kaldırır. Zira öncelikle insan, Allah’ın takdirinin ne yönde taalluk edeceği konusunda bilgi sahibi değildir. Bu yüzden kendisine emredileni yerine getirmekte kusur etmemelidir. Bu anlamda kazâ-kader meselesini çalışmaya mâni bir hal gibi telakki etmek doğru olmaz. Ayetlerin de gösterdiği üzere kazâ ve kadere iman sayesinde kişi, ne hayal kırıklıklarına uğrar, ne de kibir ve azgınlık gibi gerçekte kişiyi alçaltan sıfatlara tenezzül eder. Öte yandan kader inancının kişiyi tembelliğe sevketmesi bir yana, aksine bu inanç hadisteki, “Çalışınız, herkes kendisi için takdir olunan hâle sevkedilir”495 buyruğunun gösterdiği üzere kişiyi çalışmaya teşvik eder.496 Kazâ-kader inancı kişiyi çalışmaya teşvik ettiği gibi, bu inanç kişinin çalışmasını ümitsizlikten de gururdan da koruyup onu daha temiz ve kuvvetli bir hâle getirmektedir. Öte yandan bu inanç, insanın çalışmasının üzerinde elde ettiği başanyı, tesâdüfün şuursuz irâdesine değil, derin ve tüm kâinâtı içine alan bir irâdenin kapsamına sokması itibariyle de diğerinden daha güzel bir anlayıştır.
Mustafa Sabri’nin tesbitine göre “tevekkülün kişiyi tembelliğe ittiğini” söyleyenlerin pek çoğu, tevekkülün içinde yer alan Allah’a güvenmek yerine “nefse güvenmeyi” (özgüven) tavsiye ederler. Bilmezler ki nefse güvenme sonucu, rahatça savaş kararları alınmış, memleket büyük felaketlere sürüklenmiştir. Halbuki bunun yerine Allah’a güvenilseydi,
Reklam
Mustafa Sabri’ye göre Ehl-i Sünnet, İslâmî inançları kalben tasdik edip dil ile onayladıktan sonra işlenilen büyük günahların kişiyi imandan çıkarmayacağını savunmuş; Mu'tezile ve Hâriciyye ise bu konuda farklı bir düşünce geliştirmişlerdir. Reformist düşünceye sahip kimi yazarlar da, amelî eksikliklerin imana zarar vermemesini eleştirmek ve -kendilerince-amelin derecesini yükseltmek için inancı aşağı seviyeye çekmeye çalışmışlardır. Bu düşüncenin temelinde, ibadeti bir tarafa atıp, bütün iyilik ve faziletleri içinde toplayan ahlâkî bir yapı oluşturma gayretleri bulunmaktadır. Ancak bu yaklaşım, dine sadece dünyevî açıdan inanmak gibi yanlış bir anlayışı beraberinde getirecektir. Bu düşüncede ahlâk ve oradan hareketle dünyevî gelişme esas alınmakta ve âdeta “dinin aslı yoktur, fakat ahlâkî müeyyide sağlayabilmek ve onun kuvvetinden faydalanabilmek için aslı varmış gibi davranmak gerekir” tarzında bir anlayış geliştirilmektedir.526 Mustafa Sabri’nin kanaatine göre, bu anlayışı benimseyen kişilerin görüşlerinden, “amelsiz iman bir işe yaramaz, kelâmcılar bu düşünceyi yeterince göz önünde bulundurmadıkları için İslâm’ı âdeta farazî bir şeriat derekesine düşürmüşlerdir” şeklinde bir yorum çıkarmak mümkündür. Bu fikirler, insan hissini okşar gibi gözükse de, ilmî bir temele dayanmamaktadır. İslâm’da ilk vazife onun ahkâmını kabul etmek ve onu hak ve hakikat olarak tanımaktır. Amel de çok önemli olmakla birlikte, bu esasa nispetle ikinci konumda kalır. Ancak, onun önemi her zaman için bâkidir. Ameller Ehl-i Sünnet inancında hem dünyevî hem de uhrevî olarak sahip oldukları önemi korurlar.
Mustafa Sabri’nin kanaatine göre, Hz. Muhammed’in dehasına vurgu yapanlar, onun bu yönünü kendisinin ihraz ettiği nübüvvet makamına bir ilavede bulunmak için değil, en fazla onunla yakın ilişki içerisinde olması gereken mücizeden kendisini tecrid etmek için yapmaktadırlar. Onlar, risâlet boyutunu ihmal edip daha çok onun dehasını Ön plana
Mustafa Sabri, yakın geçmişteki bazı din ulemâsının, Kur’ân ve sünnetin gaybiyyâttan olan ve yeni ilmî anlayışla çatışan nasların (kendi zihin dünyalarına göre) tefsir ettiklerini, böylelikle de nübüvveti dahilikle tevil edecek ve mücizeleri de sıradan olaylar haline getirecek kişilerin önünü açtıklarını düşünmektedir. Mustafa Sabri’ye göre bu yaklaşım, toplumsal meselelerde bir kısım ıslahâta girişen zeka sahibi kişiler ile peygamberler arasındaki farkı ortadan kaldıran, bunun sonucunda -peygamberleri diğer insanlardan ayıran ve onların Allah katında seçilmiş olmalarının işareti olan mücizeleri de bir anlamda ilga eden yaklaşımdır. Bundan sonra artık vahiy, melek ve kutsal kitap da mülga duruma düşecek, peygamberleri tasdik etmemekle, aklî kuvvetleri ile toplumsal düzenleyicilik rolleri üstlenen ve halktan ayrılan kişileri kabul etmemek arasında her hangi bir fark kalmayacaktır. Doğal olarak burada ne dünyevî ne de uhrevî bir ceza da terettüp etmeyecektir. Işte bu şekilde bu düşüncedeki zevâtın dini de, Mustafa Sabri’ye göre (bu anlayışlarından Ötürü) havaya savrulup gidecektir.”l
Mustafa Sabri’ye göre, Hz. Muhammed’in dahiliğini ön plana çıkaranlar, Kur’ân’ı tek mücize olarak kabul ettiklerine göre, onlar en büyük ve en değerli mücize olan Kur’ân’ın, onun deha sahibi oluşunun değil, nübüvvetinin bir mücizesi olduğunu unutmamaları gerekir. Nübüvvet de tıpkı mücize gibi yeni ilmî anlayışa muhalif bir hâdisedir. Aslında mücizeleri inkar edenler, nübüvveti de inkar etmiş (gibi) olmaktadırlar.22 Bu şekildeki bir yaklaşımla mücize gibi gaybiyyât kapsamında olan hâdiseleri inkar edenler, âyet ve hadisleri oyuncak etmişler, kurucularından daha fazla yeni ilmî anlayışa iman etmişlerdir.23
Reklam
Geri13
38 öğeden 31 ile 38 arasındakiler gösteriliyor.