Tolstoy bu ilginç uzun öyküsünde içimizde ki şeytanı öyle ustaca kaleme almıştı ki okurken uzun uzun düşünüyordum. Büyük yazarları okurken o durağan cümlelerde hem zihnimi kontrol etmeye aynı zamanda cümleleri anlamaya çalışıyordum. Öykünün içine girdikçe içimizde karşı koyamadığımız dürtünün bizi vicdanımızla ve utancımızla nasıl ölüme götüreceğini hafızama kazıyordum. İşte hepimizin şeytanı, bazılarımızın için hayatını noktalayan o ihtiraslı dürtü.
Kitapta kadının baştan çıkarıcı bir figür olduğunu görebiliyoruz. Ancak geçmişte yaşanılan bir hatanın ve bir aileye sahip olduktan sonra dahi devam eden bir kadına karşı duyulan ihtirasın, bir adamın psikolojisine, vicdanına ve hayatının sonunu nasıl getireceğini görüyoruz. Kadın gözünün önünde olmasa dahi düşüncelerinden onu kovamayan bir adamın karısına karşı yaşadığı suçluluk duygusunu aşamaması, kafasını kurcalayan bu kadının ondan çok uzaklara gitmesini sağlamanın yollarını aramasını okurken panik, ani karar ve bu kafa karışıklığında ne tür yanlış davranışlar sergilendiğini çok açık bir şekilde görüyoruz. Bu kadar akıcı bir öyküye böylesi duygu, düşünce ve tutumların ayrıntılı bir şekilde yerleştirilmesi beni hayrete düşürdü doğrusu. Büyük yazar olmak böyle bir şey demek ki diye düşündüm ardından…
Sosyal düzenin, ahlaki gelişmeyle düzeleceğine inanan Tolstoy’un Şeytan adlı eseri bu inancına bir örnek neredeyse…