En güzel hikaye bence “Alman Öğrencinin Serüveni”. Kısa, net ve çarpıcı. En kötüsü ise açık ara farkla “Gibbet Adası'ndan Gelen Konuklar”. Diğerleri belki dönemi için ürpertici bulunsa da günümüz okuru için vasat, sıradan. Bilhassa kitaba ismini veren öykü inanılmaz uzun cümleler ve alakasız tasvirlerle okuyucuyu aşırı boğuyor. Bence türün kendisi ile uyumsuz yazarın üslubu. Sonuçta bunlar bu türde bir kitap okumak isteyen kişinin beklentileri değil.
Yani 700 sayfalık bir romanda göremeyeceğiniz türden ağaç, horoz, tabak, çanak betimlemeleri. 40 sayfalık hikayede 38 sayfayı konuyla alakasız detaylara, son iki sayfayı ise hikayenin kendisine ayırmış yazar. Asıl sorun detayların uzunluğu da değil aslında. Hikaye ile ayrıntılar arasındaki dengesizlik. Demek istediğim şu: 38 sayfalık betimlemelere 38 sayfalık hikaye eşlik etseydi bu kadar rahatsız etmezdi.
Yine de tavsiye ederim. Normalde öyküler romanlar kadar hafızada iz bırakmasa da bu öykülerin çoğu iz bırakacak türden. Okuduğunuzda pek çoğu size aşina gelecektir, şuradan veya buradan. Nedeni bu hikayelerin tüm gotik edebiyatında da aynı şekilde iz bırakmış olmasıdır.