Amerikan edebiyatının yaşayan en büyük ustası Philip Roth’tan yaşlılık, hastalık ve insanın ölüm karşısındaki çaresizliği üzerine son derece içten, yoğun ve büyüleyici bir kitap. “Sokaktaki Adam”, bir hesaplaşma romanı. Hayatla, kahramanımızın kendi kişiliğiyle, bu kişiliği üreten içinde yaşadığı toplumla ve hatta bedeniyle bir hesaplaşma. Bir ressam olabilecekken, reklamcılığı, sanat yönetmenliğini seçip, orta sınıf bir aile kurmuş sokaktaki adam, emekli olup lüks bir emekliler sitesinde yalnız kaldığında ise ömrü boyu özlemle beklediği o resimle dolu hayatın anlamsızlığını hissediyor. Çünkü emeklilik yalan, ne kadar harika, sanat eseri sayılabilecek resimler yaparsa yapsın, artık rüyasının anlamı boşalmış, kısacası fena halde geç kalmış. Paranın ve erkekliğin gücünün durmaksızın pompalandığı, bütün bunlara adeta tapılan bir toplum içinde, erkekliğini yaşla birlikte yitiren, parasının da bir öneminin kalmadığı noktaya gelen beyaz adam, ne yapsın? Spor yapmayı hiç bırakmamış, sağlıklı beslenen, içki, sigara içmeyen örnek beyaz adam belki de genlerinden gelen hastalıklarla nasıl boğuşsun? O hiç gelmeyecek gibi görünen uzak gelecek, bir gün ansızın geldiğinde, neyin önlemini alsın; hastanelerde, ilaçlarla, ameliyatlarla sona yaklaşan bir tekne kazıntısıyla baş başa kaldığında? “Yaşlılık bir savaştır” diyor sokaktaki adam, sonrasında ise fikrini değiştiriyor: Yaşlılık bir katliamdır!