- Bence sonbaharda hem insanın duygularını kıpırdatan bir canlılık, hem de yalancı duyguların yaşamasına izin vermeyen bir olgunluk var, diriliğini yitirmemiş, ama olgunlaşmış… Bizim gibi… Biz de biraz sonbahara benzemiyor muyuz? Henüz genciz, canlıyız, ama olgunlaştık da. Kışın tohumlarını taşıyoruz içimizde, bundan hoşnudum ben, ilkbaharın çocukça kıpırdaklığını pek sevmiyorum. Sonbahar daha güzel. Sen öyle düşünmüyor musun?
Korku yoktu içinde, ürküntü, kızgınlık, pişmanlık yoktu. Yalnızca bir ses, saatin kaç olduğunu söyler gibi, sakin ve donuk bir tonla ona otuz üç yaşında olduğunu söylüyordu.
"- Ölümden korkmuyor musun?
- Hayır. Nasıl olsa öleceğiz. Bir gün önce, bir gün sonra benim için fark etmez. Yeter ki eğlenceli bir ölüm olsun...
...
Ölecek olursam beni asık yüzlü
heriflerin gömmesine izin vermeyeceksin. Neşeli herifler kahkahalar atarak gömsünler beni."
"Sen çok soru soruyorsun; insan kendini böyle sorguya çekerse doğru dürüst yaşayamaz ki, soru sormaktan yaşamaya vakit kalmaz. Sen hep sorular soruyorsun, her şeyin dibini görmek istiyorsun, belki hiçbir şeyin dibi yoktur, ne biliyorsun? Ne yaşadığını anlamaya çalışırken, o anda yaşadığını da elden kaçırıyorsun bence."