"Vatan hasreti çeken bütün bahriyeliler, askerler ve Çin'e gelen beyazlar için Carie, o uzak diyarda bir ev yaratır, onların bu uzak memlekette Amerika'yı bulmalarına yardım ederdi. Yokluk içinde olsa da, nerede olursa olsun Amerika'dan bir parça yaratmaya muvaffak olmustu"...
Andrew ne kadar acayip bir insandı. Tanrıya çok yakın ve din işlerini en ince teferruatına kadar bilecek zekaya sahip olmasına rağmen, senelerce yanında yaşamış, devamlı fedakarlıklarda bulunmuş olan yalnız ve gururlu karısını fark etmeyecek kadar aptaldı. Ona göre Carie sadece bir kadındı.
Bazen bir Çinlinin sabahleyin evinden, saçlarından gurur duyarak ayrıldığı, fakat akşam, karanlıktan faydalanarak, namusu gitmiş biri gibi, saklana saklana evine saçsız olarak döndüğü, o günlerde çok görülen bir olaydı.
Carie'ye sükunet içinde uzun müddet yaşamak nasip olmadı. Bir müddet geçtikten sonra Çin'de ihtilal patladı. Bu ihtilal herkesin hayatını altüst etti.
Boxer isyanından beri Çin'de, on bir sene müddetle, sükunet ve barış hüküm sürmüştü. Fakat bu sükunet Çin gibi bir memleket için normal değildi. Bir şeyin patlak vermesi mukadderdi.