İçkiye iltifat ediyordu. Fakat hiçbir zaman muayyen (belli) olan hududu tecavüz etmiyor (aşmıyor), bilhassa (özellikle) sarhoşluktan hoşlanmıyordu.
Herkesle dost ve ahbaptı. Fakat en mümtaz ve güzide şahsiyetlerden mürekkep hususî bir muhiti vardı. En samimî dostlarından biri, Selânik Rüştiye Mektebi Fransızca muallimi Yüzbaşı Naki Bey, diğeri de Selânik hastanesi müdürü Mithat Şükrü Bey’di.
Gayesine son derecede merbuttu (bağlıydı) . Cemiyet teşekkül ettikten sonra, yapılacak işlerdeki muvaffakiyete tamamıyla kani bulunuyordu (inanıyordu). Hatta meşguliyetlerine mâni olacağından korkarak annesini Edirne’den getirtmediği gibi, evlenmekten de içtinap ediyor (çekiniyor), hayatı bekârlık ve yalnızlık içinde geçiyordu.
O tarihte Selânik, tam bir eğlence muhiti (çevresi) idi. Hatta İstanbul’dan çok fazla hürriyet havasına malikti. Bekârlar, mebzul (bolca) fırsatlardan bol bol istifade ediyorlar, her gece şehrin muhtelif muhitlerinden kendilerine eğlence âlemleri yaratıyorlardı. Fakat Talât Bey böyle şeyleri aklından bile geçirmiyor, bütün hayatını tarikatının umdelerine (prensiplerine) hasreden (veren) dervişler gibi, mefkûresini (idealini) işgal eden inkılâptan başka hiçbir şey düşünmüyordu.