Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbn Arabi ile Lao-Tzu ve Çuang-Tzu'nun Mukayesesi

Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar

Toshihiko Izutsu

Öne Çıkan Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar Gönderileri

Öne Çıkan Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar kitaplarını, öne çıkan Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar yazarlarını, öne çıkan Tao-culuk'daki Anahtar Kavramlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyük Uyanış'ı tatmış olan bir kimsenin gözünde her şey Bir'den (Vâhid'den) başka bir şey değildir; her şey Gerçeğin (Hakîkatın, Hakk'ın) bizzât kendisidir. Ama aynı zamanda da bu tek Gerçek onun gözüne "aslı" olarak biribirlerinden farklı olan sonsuz çeşitli nesnelerin kaleydoskopvâri bir görünüşünü de ifşâ etmektedir. Ve Varlık âlemi de, bu açıdan, kesretle köpürmekte olan bir görünüş arz eder. Varlığın bu iki vechesi birbiriyle, bu nesnelerin Mutlak Bir'in (Vâhid-i Mutlak'ın) sonsuz sayıdaki kevnî sûretleri olduklarını idrâk ederek bağdaştırılmalıdır. Bu türlü idrâk edilen "Varlığın Tekliği" (Vahdeti Vücûd) Lao-Tzû ve Çuang-Tzû'nun felsefesinin özünü teşkil eder.
Sayfa 50 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Kontrol altına alınmamış arzular ve tartışmaya can atan Akıl "nefs"in nüvesini teşkil eder. Ve "nefs" de bir kere teşekkül etti miydi sonunda bir insanın bütün varlığına hükmedecek kadar kuvvetlenerek büyür durur; onun bütün fiillerini Akıl dikte eder ve bütün hisleri, heyecanları ve düşünceleri de hep Akl'ın yüce kumandasına itaat eder. İşte bundan dolayıdır ki avamdan bir kimse için "kendi nefsini sıfırlaması" olağanüstü zordur. Akıl insanı "katı" ve "sert" yapar. Arzu ise onu doğal şartlara karşı bir didişmeye ve arzusunu yönlendirdiği nesneleri ele geçirmeyi "tasarlamaya" zorlar. Bu ise akıl yürütmeksizin ve herhangi bir şeyi Arzu etmeksizin hâdisâtın tabiî seyrine uymak ve bu yoldan da Tabîat ile tamamen birleşmiş olmak hususundaki Tao-cu idealin kesin karşıtıdır.
Sayfa 226 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Şu hâlde, İnsân-ı Kâmil hiçbir şey yapmaz, yani bir şey yapmış olmak niyetiyle bir şey yapmaz. Bir kimsenin bir şey yaptığı ân bunu yapmış olmasının bilinci onun bu fiilini "gayr-ı tabiî" kılar. Buna karşılık, İnsan-ı Kâmil herşeyi, kendisini ve diğer şeyleri kendi tabîatlarına [yâni, bir bakıma, kaderlerine] terkeder. İşte Adem-i İcraat (wu wei) teriminin anlamı budur. İnsân-ı Kâmil hiçbir şey icrâ etmediği içindir ki hiçbir şeyi de icrâ edilmemiş halde bırakmaz. Ve kendi Adem-i İcraat'ı dolayısıyla da eninde sonunda her şeyi yapmış olur. Çünkü bu mertebede kendi varlığı ile Tabîat özdeşleşmiş bulunmaktadır. Tabîat da, aslına bakılacak olursa, hiçbir şeyi zorlamaksızın her şeyin üstesinden gelir.
Sayfa 213 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Eski dönemlerin "Gerçek İnsan"ları Hayatı sevmek ve Ölüm'den de nefret etmek konusunda hiçbir şey bilmezlerdi. Onlar (bu dünyaya) herhangi bir özel hazdan mahrum olarak gelirler, ve buradan da herhangi bir yardıma masal olmaksızın ayrılırlardı (yani ölürlerdi). Sükûnetle gelirler, sükûnetle giderlerdi. Onlar, var olmaya nasıl başlamış olduklarını (yani Hayat'larının başlangıcını Yol'un [Tao'nun] kendine has fiiline borçlu olduklarını) unutmazlardı. Kezâ mevcûdoyetlerinin sonu (yani Ölüm'den sonra ne olacakları) hakkında da asla endişelenmezlerdi. Onlar sadece (Hayat'ı) kabûl eder ve ([kendilerine verilmiş olan] bu Hayat'tan) memnun olurlardı. Ama (Ölüm gelip çattığı zaman da) sadece (Hayat'larını) iade eder ve unuturlardı. İşte benim: "Yol'un [Tao'nun] icraatına karşı Aklını kullanmak suretiyle isyan etmekten, ve Semâ'nın işine (miniminnacık) beşeri (gayretlerle) Kendini zorlayarak karışmaktan imtinâ etmek" diye isimlendirdiğim bu tutumdur. "Gerçek insan" işte böyle olur.
Sayfa 224 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Mutluluk felâkete dayanmakta, felâket ise mutluluğun altında pusuya yatmış beklemektedir. (Şu hâlde her ikisi de birinden diğerine dönüşüp durmaktadır, öyle ki) bu sürecin nerede bir sona erişeceğini kimse bilmez. (Benzer şekilde) gözükmektedir ki (mutlak) "doğru" da yoktur; zîrâ "doğru", "yanlış"a rücû' etmek [dönüşmek] eğilimindedir. "İyi" bile "kötü"ye rücû' etmek [dönüşmek] eğilimindedir. (Varlık âleminin bu temel kuralını bilmediklerinden dolayı) insanlar uzun zamandır hayal kırıklığı içindedirler. Nesnelerin doğası öyledir ki önde giden sonunda geride kalır, ve başkalarını izleyen de sonunda kendisini diğerlerinin önünde bulur. Bir şeyi ısıtmak için üstüne üfleyen sonunda onu soğutur; ve bir şeyi soğutmak için üstüne üfleyen de sonunda onu ısıtmış olur. Güçlü olmaya çalışan zayıflar, zayıf kalmayı isteyen de bakarsın güçlenkverir. Emniyette olan tehlikeye dûçar olur, hâlbuki tehlikede olan da sonunda emniyete kavuşur.
Sayfa 64 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Parmaklarının ucunda duran uzun zaman ayakta kalamaz. Büyük adımlarla yürüyen çok uzağa gidemez. Kendini göze çarpıcı kılmaya çabalayan parlamaz. Kendini haklı çıkaran üne kavuşmaz. Kendine çok güvenen uzun süre dayanmaz.
Sayfa 229 - KaknüsKitabı okudu
Reklam
Bilginin en son sınırı nedir? Bu, "ezeldenberi hiç bir şeyin aslâ mevcûd olmamış olduğu" şeklindeki görüşün temsil ettiği merhaledir. İşte bu, [Bilgi'nin], buna hiçbir şeyin eklenemeyeceği en uç sınırıdır.
Sayfa 135 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Zihn'in tasfiyesi bir insanın "sıradan" bir kimse durumundan "İnsân-ı Kâmil" durumuna terakki etmesinin en önemli noktasını teşkil etmektedir. "Sıradan" bir kimse bu dönüm noktasından geçmeden asla bir İnsân-ı Kâmil olamaz. Yukarıda Çuang-Tzû'nun "Zihni kendisinin hocası kılmak" şeklindeki kendine özgü ifadesini hatırlayacak olursak bu mânevi deneyimin anlamı da açıklığa kavuşur. İnsan doğal olarak Zihn'ine ve Akl'ına tutunmak ve itibâr etmek eğiliminde olup bunların hükümlerine göre düşünür ve icraatta bulunur. Zihni onun neye inanmasın telkin ederse o mutlak sûrette gerçektir, ve neyi yapmasını isterse de o mutlak sûrette iyidir. Başka bir deyimle beşer "nefs"ine kendi "hoca"sı imiş gibi ihtirâm eder. Bu gözlermn ışığı altında "Zihnin tasfiyesi" tamıtamına insanın bu Zihn'e ihtirâm alışkanlığını iptal etmesi ve kendi "nefs"ini de çöpe atması anlamındadır. Ve bu, onu bir İnsân-ı Kâmil'e dönüşmesine yönelik ilk adımını teşkil edecektir.
Sayfa 92 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Lao-Tzû ve Çuang-Tzû'nun görüşüne göre Tao, hiç kuşkusuz, her şeye sirâyet etmiş, her şeyi kaplamıştır [tâbi her yerde hâzır ve nâzırdır]. O âlemde her yerdedir; âlem bizzât Tao'nun bir tecellisidir. Bu anlamda "zahirî" [görünen] nesneler bile bu hâlleriyle ve her biri de kendine has tavır ve biçimde Tao'yu izhâr etmektedirler. Ama bütün âlemde bilinç ve idrâk sahibi olan yalnızca insandır. Bu demektir ki, tâbiri câiz ise, Tao'yu bâtınen idrâk edebilecek durumda olan yalnızca insandır. [Âlemde ancak] o, kendisinin de Tao'nun bir tecelligâhı olduğunu idrâk edebilir. Kendi bâtınında faaliyette olan [Tao'nun, o] Mutlak'ın zinde bir biçimde [Hayy olarak, tıpkı bir nabzın atması gibi] hayâtiyetini hisseder ve onunla temas kurar. Tao'yu sezer. Fakat onu zahirî nesnelerde sezemez, çünkü bu nesnelerin bâtınına geçmeye gücü yoktur ve bu nesnelerin Tao'yu yansıtmasını kendi sübjektif hâli imis gibi zevk edemez. Onun Tao ile sübjektif kişisel karşılaşması en azından kendi derûnunda olmalıdır. Bu amaçla zihnin dışadönük olma eğilimi gözden geçirilip yönü tersine çevrilmelidir. Bu zecrî yön değiştirmesi Lao-Tzû tarafından "bütün deliklerin ve kapıların tıkanması" olarak tasvîr edilmektedir. Zihninin bütün dışa dönük faaliyeti için mümkün bütün çıkışları tıkamakla insan kendi varlığının nüvesine erişinceye kadar zihninin derinliğine iner.
Sayfa 83 - Kaknüs YayınlarıKitabı okudu
Nesnelerin en yumuşağı : Su!..
Sema’nın altında sudan daha yumuşak ve daha zayıf olan bir şey yoktur. Ama sert ve kuvvetli şeyleri aşındırmada da onu hiçbir şey geçemez.
Sayfa 232 - KaknüsKitabı okudu
69 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.