Bu kitap incelemelerini yazarken düşünüyorum, "Acaba yazarlar kendi kitap eleştirilerini burada okuyorlar mı? Kötü yorum yazdığımızda üzülüyorlar mı, kırılıyorlar mı? Ne boktan eleştiri yazmış, işin özünü hiç anlamamış diyorlar mı?" falan diye.
Bu kitap hakkında ne düşüneceğimi bilemedim çünkü anlayamadım kitabı galiba.
Hikayede kaybolan bir abla/evin kızı var ve kitap onun gidişine/evi terk edişine takılıp kalmış erkek kardeş tarafından yazılıyor. Zaman zaman bunaldım, "çıksın gelsin artık şu abla" dedim, zaman zaman da "ne güzel söylemiş bu sözü" diye düşündüm muhtemelen kendimden bir şey bulduğum için. Kitapta toplumsal olarak yaşadığımız acılar da var kısa kısa; madımak olayı, mülteciler falan gibi, bunlar sanki biraz karıştırmış kitabı.
Kitabın içerisinde de şöyle bir kısım var: "Anlamıyorum dedi Ali, gitgide daha sade yazman gerekirken daha karmaşık, daha süslü yazıyorsun. Ne söylediğin anlaşılmıyor. Sanki bütün yazılara bir biçimde kendi dertlerini iliştirmek istiyorsun. Belli olmasın diye de ortalığı velveleye veriyorsun." :)
Ama sonuçta yazar ne yazmak isterse onu yazar, biz de okumak istersek okuruz.
Barış Bıçakçı'yı ilk kez okudum. Diğer kitaplarını da okurum.