Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Efsaneler Çökerken

Tarihin Buğulu Aynası

Cemil Koçak

Tarihin Buğulu Aynası Gönderileri

Tarihin Buğulu Aynası kitaplarını, Tarihin Buğulu Aynası sözleri ve alıntılarını, Tarihin Buğulu Aynası yazarlarını, Tarihin Buğulu Aynası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şeyin muhakkak suyu çıkacak, genel kural bu oldu.
Sayfa 274 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
"Biz diyoruz ki, dinler, vicdanlarda ve mabetlerde kalsın; maddî hayat ve dünyâ işine karışmasın; karıştırmıyoruz ve karıştırmayacağız."
Sayfa 240 - Timaş Yayınları, (Dönemin içişleri bakanı Şükrü KAYA)Kitabı okudu
Reklam
Hayatta başarılı olmanın yolu, gerçeği aramaktan ya da bilmeye uğraşmaktan değil de, yanlış da olsa bir şeyi ezberlemekten geçiyor. Ne sistem ama!
Sayfa 89 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Ülke "câhil bir zümrenin siyâset ve politika yaptığı ortamdan kurtarılmalı”dır.
Sayfa 37 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Fahrettin Kem Gökay ve DP vekilliği
Recep Zühtü'nün deli raporunun sahibi, Fahrettin Kerim Gökay’dı. Kendisi ünlü doktor Mazhar Osman’ın öğrencisiydi. Mazhar Osman, Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin kurucusuydu. Faik Ahmet Barutçu’nun günlüğünde, bu raporun Gökay’ın siyasî kariyerinde nasıl bir kara delik oluşturduğunu okumak da mümkündür. 1947 yılında yapılan milletvekili ara seçiminde adaylık için yapılan yoklamada en çok oyu kazanan Fahrettin Kerim Gökay parti yönetimince elenmişti. Nedeni, zamanında Recep Zühtü’nün sevgilisini vurup öldürmesi üzerine kendisine akıl sağlığının yerinde olmadığına ilişkin rapor verip, onu ceza almaktan kurtarmasıydı. Şükrü Saraçoğlu, onun da Recep Zühtü’nün milletvekilliğine devam ettiğini söyleyerek, kendilerini zora sokabileceğini hatırlatmıştı. İnönü de bu görüşü haklı bulmuştu. Barutçu ise ‘kendisinin hiç mi kabahati yok’ demişti; gülüşmüşlerdi! Sonunda Gökay adaylıktan çekilmeye ikna edilecektir. Sonradan İstanbul valisi ve belediye başkanı da oldu. Politikaya DP’den milletvekili ve bakan olarak devam etti. Büyükelçilik de yaptı; 27 Mayıs’tan sonra da politika hayatında kaldı ve yine bakanlık yaptı.
Recep Zühtü
Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü tarafından 1955 yılında yayınlanmış olan “Atatürk’ün Nöbet Defteri 1931-1938” adlı kitapta, bu dönemde Atatürk ile görüşen isimlerin dökümü bulunmaktadır. Tabiî tüketici bir liste olmaktan muhtemelen uzak olsa da, bir fikir vermektedir. Nöbet Defteri, 1 Ekim 1931 tarihinden başlamaktadır. Buna göre, Recep Zühtü, 1932 yılında 61, 1933 yılında 16 ve 1934 yılında da 13 kez Atatürk ile görüşmüştür. Atatürk, 1935 yılında cinayetten sonra Recep Zühtü ile ilk kez 31 Mayıs’ta görüşmüştür. Bu yılın ikinci görüşmesi 7 Temmuz’da yapılmıştır. 1936 yılında da iki görüşme daha gerçekleşmiştir. 1937 yılında görüşme sayısı hayli yüksektir: 23 kez. Son görüşme 25 Kasım tarihlidir. Demek ki, “yanından geçememek” bir yana; Granda’nın anılarında yer alan, “bir daha da onu Atatürk’ün sofrasında görmedik” cümlesi, hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Recep Zühtü, Granda’nın anılarında anlattığına göre, son kez Atatürk’ün cenazesi ile birlikte Ankara’ya gelirken trende görülmüş, fakat İsmet İnönü’nün emriyle Eskişehir’de trenden indirilmiş. Ya daha sonra? Recep Zühtü, 1939 seçiminde Meclis dışında kaldı. İnönü, onu bir daha milletvekili yapmadı. 1966 yılındaki ölümüne kadar bundan sonraki yaşamı hakkında hiçbir bilgim yok. Fakat Recep Zühtü’nün 1934 yılında İstanbul Bebek Çiftesaraylar’da bulunan İzzet Abad Kasrı’nı (Boyalı Köşkü) Emlâk ve Eytam Bankası’ndan satın aldığına ve bunu ölümünden kısa bir süre önce 1964 yılında sattığına bakılırsa, hâli vakti epey yerinde olmalıydı.
Reklam
Bayar'a Göre Dersimliler Sâdece Şâkilik Etmek İstiyor Bayar Başbakanken Meclis'te şu açıklamayı yapmıştı: "Bu senenin dahili işleri noktayı nazarından size ehemmiyetle bah setmeğe değer bir mevzu vardır, o da Dersim meselesidir. Dersim'de bir islahat programımız vardır, bu program yürümektedir. Yol, mektep ve köprü inşası
Sayfa 380 - (Celal Bayar'ın Söylev ve Demeçleri (1920-1953), (Ankara: 1954), s. 352).Kitabı okudu
Amasya Protokolü'nün Orijinal Metni
"Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen hududu Türk ve Kürtlerle meskün olan araziyi ihtivä eylediği ve Kürdlerin câmi'a-i Osmaniye'den ayrılması imkânsızlığı izâh edildikten sonra, bu hududun en asgari bir taleb olmak üzere te'min-i istihsâli lüzumu müştereken kabul edildi. Ma'a-házȧ Kürd lerin serbesti-i inkişaflarını temin edecek vech ve sûretde hukuk-1 Irkiye ve ictimâ'iyece mazhar-i müsâ'adât olmaları dahi tervîc ve ecânib tarafından Kürdlerin istiklali maksad-i zâhirisi altında yapıl makda olan tezvirâtın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürdlerce ma'lum olması hususu tensib edildi."
Sayfa 369 - (Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, An kara: 2003, s. 99).Kitabı okudu
Atatürk'ün 1923 Izmit basın toplantısı Atatürk'ün 1923 yılında gerçekleşen İzmit basın toplantısında Ahmet Emin Yalman'ın sorusuna verdiği ve hep sansür edilen yanıtı da meseleye ışık tutmaktadır. Atatürk şöyle diyordu: "Kürt sorunu, bizim yâni Türklerin çıkarlarına olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi, milli sınırlarımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki, pek az yerlerde yoğundur. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir. (...) Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense bizim Teşkilat-ı Esâsiye Kanunu gereğince zaten bir türlü özerklik oluşacaktır. O hâlde hangi livânın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken, onları da beraber ifade etmek gerekir. Ifâde olunmadıkları zaman, bundan kendilerine âid sorun yaratmaları dâimâ mümkündür. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmiştir."
Sayfa 364Kitabı okudu
Sansürlenen tarih
Nutuk'ta da sözü edilen bu protokolün metni orada da sansüre uğramış ve metin itinayla temizlenmiştir. Yani Nutuk'ta yayınlanan belgelere itimat câiz değildir; muhakkak orijinali ile karşılaştırılması gerekir! Bahse konu özgün metin Faik Reşit Unat tarafından Tari Vesikaları dergisinde 1961 senesinde yayınlanmıştır. Buna rağmen sansür devam etti. Meselâ Mazhar Müfit Kansu'nun Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber (Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1966) kitabında da aynı sansür görülmektedir.
Sayfa 364Kitabı okudu
Reklam
1919 tarihli protokol Protokolde 11 Eylül tarihli Sivas Kongresi beyannamesine atıfta bulunuluyor ve ardından öngörülen yeni sınırların içinde özellikle Türklerle Kürtlere yer veriliyordu. Tasavvur ve kabul edilen sınır, Türklerle Kürtlerin bulunduğu arâziydi. Tabii o sırada hiç kimsenin aklına nedense Kürtlerin aslında Türk olduğunu belirtmek gelmemişti! Demek ki neymiş? O tarihte Kürtler varmış. Protokole göre; Kürtler Osmanlı câmiâsından asla ayrılamazlardı ve bu sınır asgarî talepti. Protokol bununla da yetinmemiş ve Kürtlerin serbestçe gelişmelerini sağlayacak şekilde etnik haklara kavuşmalarına sosyal açıdan izin verilmesini desteklemek gerektiğini vurgulamıştı. Dahası bütün bunlar "milli sır" olarak gizli tutulmayacaktı. Kürtlere bağımsızlık verileceğine ilişkin yapılan propagandalara karşı onların bu türden vaatlerin arkasına takılıp gitmelerini önlemek üzere bu kararların Kürtlere özellikle bildirilmesi kabül edilmişti. Protokolün altında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Bekir Sâmi Bey'in ve Rauf Orbay'ın da imzaları vardı.
Sayfa 363Kitabı okudu
Darbe, darbecileri de mahkum etti; hep eder ve hep de edecektir!
Sayfa 348Kitabı okudu
168 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.