Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tavandaki Kukla

Ingvar Ambjörnsen

Tavandaki Kukla Gönderileri

Tavandaki Kukla kitaplarını, Tavandaki Kukla sözleri ve alıntılarını, Tavandaki Kukla yazarlarını, Tavandaki Kukla yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şey çok basit, kolay ve doğal gibiydi. Aslında değil, diye düşündü. Aslında zor, karmaşık ve hatta imkânsızın sınırında... Beyinler gece gündüz çalışıyor, ellerin hareketinden ruh hallerine kadar pek çok şeyi koordine ediyordu. Atomlar ve protonlar, bir enerji alanı her şeyi birbiriyle ilişkilendiriyor; bir titreşim frekansı sihirli bir değnekle dokunuyormuşçasına, tabakta ve aşınmış halıda kek kırıntıları, bağırsaklarda yarı sindirilmiş besinler yaratıyordu. Bunun gerisinde ne vardı? Aradaki boşluklarda ikamet eden neydi?
Sayfa 42 - AltıKitabı okudu
İnsan çocuk olarak emekler, küreğiyle toprağı kazar ya da top oynarken, bir başka yerde bir başka çocuk da aynı şeyleri yapıyor. O başka çocuk, günün birinde seni mahvedecek ya da mutluluktan havalara uçuracak. Veya tam tersi. Bu başka çocuğu sen öldüreceksin bir gün; ya da birlikte yaşamayı öğreneceksin.
Sayfa 41 - AltıKitabı okudu
Reklam
Yol üzerinde sağlı sollu sıralanan ahşap villalarda oturmuş bir şeylerle meşgul olan her yaştan insan, yavaş yavaş ölmekteydi. İnsan ne yapsa, ne söylese boş! Yol üzerine sağlı sollu sıralanan ahşap villalarda onlardan önce de birileri oturmuştu. Artık ya toprak olmuş ya da deniz suyuna karışmışlardı. Ne derin düşünceleri, ne geri zekâlılıkları, ne boş muhabbetleri, ne de kallavi nutukları engelleyebilmişti o sıfır noktasına nihai yolculuğu.
Sayfa 41 - AltıKitabı okudu
Küçük bir Norveç kentinde gecelerin ne kadar ıssız ve terk edilmiş olduğunu unutmuştu. Caddelerde dolaşırken tek bir kişiye bile rastlamadı. Arada sırada bir otomobil geçiyor, farların sarı ışıkları gölgesini kaldırımlara, binaların cephelerine yansıtıyordu. Önünden geçtiği bazı evler öylesine alçaktı ki begonyalarla süslenmiş, dantel perdeli pencerelerden içeri baktığında, oturmuş kahve içen ve televizyon seyreden insanları görebiliyordu. Her şey çok basit, kolay ve doğal gibiydi. Aslında değil, diye düşündü. Aslında zor, karmaşık ve hatta imkânsızın sınırında... Beyinler gece gündüz çalışıyor, ellerin hareketinden ruh hallerine kadar pek çok şeyi koordine ediyordu. Atomlar ve protonlar, bir enerji alanı her şeyi birbiriyle ilişkilendiriyor; bir titreşim frekansı sihirli bir değnekle dokunuyormuşçasına, tabakta ve aşınmış halıda kek kırıntıları, bağırsaklarda yarı sindirilmiş besinler yaratıyordu. Bunun gerisinde ne vardı? Aradaki boşluklarda ikamet eden neydi?
Sayfa 42 - AltıKitabı okudu
Ben onun dert ortağıydım. Yalancı bir dert ortağı! Her şey iyiye gidecek derdim. İyiye gitmiyor her şey. Bir şarampolde ya da bir akıl hastanesinde bitiyor. Sidik ve dışkıya batarak bitiyor, insan acı ve çaresizlik içinde haykırırken bitiyor ve geçirdiği her iyi günden nefret edecek hale geliyor; zira o iyi günlerin anısı bile alınıyor ellerinden. İnsan çocuk olarak emekler, küreğiyle toprağı kazar ya da top oynarken, bir başka yerde bir başka çocuk da aynı şeyleri yapıyor. O başka çocuk, günün birinde seni mahvedecek ya da mutluluktan havalara uçuracak. Veya tam tersi. Bu başka çocuğu sen öldüreceksin bir gün; ya da birlikte yaşamayı öğreneceksin. Ama Stina ne bir başkasını öldürebildi ne de kendi hayatını yaşayabildi. Elinden gelen ancak saçlarını yolmak, tırnaklarını kemirmekti.
Sayfa 41 - AltıKitabı okudu
Tepeden kente inen yolda yürürken çürüme ve yok olma süreci üzerine düşünceler geçti aklından. Bu süreç hayatın ilk ânında, yani döllenmeyle başlıyor, insan daha ilk saniyelerden itibaren tüm çıkış noktalarının ölüm tarafından tutulmuş olduğu bir gerçekliğe adım atıyordu. Yol üzerinde sağlı sollu sıralanan ahşap villalarda oturmuş bir şeylerle meşgul olan her yaştan insan, yavaş yavaş ölmekteydi. İnsan ne yapsa, ne söylese boş! Yol üzerine sağlı sollu sıralanan ahşap villalarda onlardan önce de birileri oturmuştu. Artık ya toprak olmuş ya da deniz suyuna karışmışlardı. Ne derin düşünceleri, ne geri zekâlılıkları, ne boş muhabbetleri, ne de kallavi nutukları engelleyebilmişti o sıfır noktasına nihai yolculuğu. Böyle çakırkeyif yürür, kendimin ve başkalarının ölümünü düşünürken, ben ölmekteyim aslında...
Sayfa 40 - AltıKitabı okudu
Reklam
Kentlerde yavaş yavaş ölüyordu insan; imkansız olanı gerçekleştirmeye çalışmak değil, kafelerde geçen hayattı ruhunu tehdit eden…
Sayfa 101Kitabı okudu
Yolların o en darında ilerleyen benim. O en zorlusunda...
Sayfa 124Kitabı okudu
Sen artık konuşmaktan vazgeçtin. Evet, tamam. Demek ki sus­kunluğun, içindeki kilitli odalardan gelen bir çeşit yankı...
Zamanın dairesel bir döngü olduğunu düşünüyorum, çağdaş kültürümüzde kabul gördüğü gibi doğrusal değil yani! Her şey aynı anda ve hep birlikte meydana geliyor ve renkler, biçimler, duygular, rüyalar ve sesli izlenimlerden oluşan dev bir tablo biçiminde tezahür ediyor.
Reklam
Dışarısı hala zifiri karanlıktı, ufuk çizgisi bir santim bile aydınlan­mamıştı. Bana öyle geliyordu ki ben ortalığı bir düzene soka­na dek de doğmayacaktı güneş.
Bazı coğrafi koordinatların bizi bağladığını ve yaşam boyunca bilinçaltımızın ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu hissediyorum. Sanki benim bir par­çam, yaşamını hep buralarda devam ettirmiş gibi... O eski ve aşina odalarda dolaşırken zaman silinmiş gibi…
"Bu yol kenarında yirmi yaşından beri dikilmiyorsundur herhalde ! " "Aslında şu anda tam da öyle hissediyorum.”
“Suyun karanlık yü­züne bırakılan bir taşın dipte nasıl bir etki yaratacağını kim bilebilir ki”
Her şey iyiye gidecek derdim.İyiye gitmiyor her şey.Bir şarampolde ya da bir akıl hastanesinde bitiyor.Sidik ve dışkıya batarak bitiyor,insan acı ve çaresizlik içinde haykırırken bitiyor ve geçirdiği her iyi günden nefret edecek hale geliyor;sıra o iyi günlerin anısı bile alınıyor elinden
196 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.