Alman feylesoflarından Hartmann, azâb-ı hayattan pek bîzar kalmış ve kendi başına da intihara cesaret edememiş olduğu için şöyle diyor: "Bir gün gelecek, ilim ve fen o derece terakki eyleyecek ki gâye-i keşfiyyâtta insanlar cesîm bir bomba imaliyle onu ka'r-ı arzda patlatıp bütün mahlukat ve insaniyeti berhava ederek derd-i hayâttan hep birden kurtulacaklardır."
Koca feylesof elem-i rûhunu böyle bir temenni ile teskine uğraşıyor.
Fakat kökleşmiş muhabbetlerin, kalplerden ister istemez sökülmeleri gibi bir korkunç an gelip çattığı vakit insanın bütün varlığından, hissiyatından, ruhundan derinden derine bir şeyler de kopar, beyninden en ince sinirlerine kadar tüm varlığı sızlar, yanar. Bu korkunç hakikatı bir türlü zihni kabul etmek istemez. Bu hal o kadar feci ve acıdır ki sevdalı için bir daha başlamak imkanı kalmazken o zavallı ümitsizliğin haddinde çıldırmak korkusuyla hala tutunabilecek en zayıf ümit noktaları araştırmaktan kendini alamaz. Hala bir hiçten medet umar.
Dünya esasından değişir, bütün sanat kaideleri ticaret dönüşür. Sizin o eski kafanız yine odur. Gericiliği selamet zannedersiniz, Müslümanlıktan dem vurursunuz. Müşteri aldatmaktan da çekinmezsiniz.