Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
En Eski Tek Adam - Cilt 2 Yorumları ve İncelemeleri
En Eski Tek Adam - Cilt 2 sözleri ve alıntılarını, en eski Tek Adam - Cilt 2 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Samsun’dan yola devam...
Merhaba sevgili okur,
Tek Adam’ın 2.Cildinde Samsun’dan yola devam ediyoruz. Kubay-ı Milliye ve hareketinin oluşumunu izliyoruz. Özellikle güney cephesini okurken tüylerim diken diken oldu. Milletin neler başardığını, onuruna olan düşkünlüğünü, halkın direnişlerinin ardından rejim arayışılarının sancılarını okuyoruz. Arayış sancılarının sonunda dualarla Meclis kuruluyor.
Meclis kurulduktan sonra bu sefer de çeşitli isyanlar baş gösteriyor. Tam bu isyanlar biterken bu sefer de İnönü, Büyük Taaruz, Dumlupınar,Kocatepe harplerinde kan ve ter dökülüyor. Okurken insan ‘Teker teker gelin yahu!’ demek istiyor. Samsun’dan büyük umutlarla çıkılan ve birden fazla sıkıntıyla boğuşulan yolculuk zaferle sonuçlanıyor. Dönemin insanlarının uğraştıkları o kadar çok şey var ki, dayanıklılıkları ve iradeleri hayranlık uyandırıyor.
*
Atatürk’ün Çalıkuşu kitabını çok beğendiğini öğrenmek beni çok sevindirdi benim de en sevdiğim eserlerden birisidir.
*
Tarihi bir anlatıma sahip olan bu biyografiyi okumak yer yer yorucu oldu ama bazı kitaplar okunmalı efenim. Pes etmedim çünkü onlar pes etmediyse benim sadece yazılanları okumaya pes etmeye hakkım yoktu.
*
Okumalarım sırasında anladığım bir şey daha var, sayfa kenarlarına düşülen notlarda sevdiğin insanın izlerini görmek hasret gidermeye yetmiyormuş...
*
Asker başka, halk başkadır. Askere emredilir. Halkı ise inandırarak kazanmak lazımdır.
*
Bu, zirvelerle uçurumlar arasında bir oyundur…
Nasıl bir azim, nasıl bir irade? Sıfırı tüketmiş bir halktan vatan için şahlanan bir ordu meydana getirme. Aynı fikirle yola çıktığı dava arkadaşlarının bile bir yerde; artık yeter, iradeyi İstanbul hükümetine bırakalım deyip pes ettiği, kendisinin bile zaman zaman düştüğü çaresizlik hissinden sıyrılacak kuvvet ve cesareti bulabilmesi. Ve geldikleri gibi giderler sözünün gerçekleşmesi. Bu asil milletin Kurtuluş Destanı bir mucize değil de nedir? Kâh yüreğim burkularak, kâh gururlanarak okuduğum ve Ata'ma olan saygı ve sevgimin bir kat daha arttığı mükemmel kitap...
En az 1.kitap kadar heyecanlıydı. İlkinde olduğu gibi her türlü detay ve açıklamayı, bilinmesi gereken her kısma yine özenle yerleştirmiş Ş. Süreyya Aydemir. Kitap tam bir kronolojik sıra takip ediyor olsa da o zaman diliminde kim, nerede, ne yapıyordu, tarihin akışına etkisi nasıl oluyordu çok başarılı kurgulamış. Ve yine Atamızın, harici düşmanlarla yaptığı savaşı kazanmaya çalışırken açık ya da gizli, tanıdık ya da tanımadık ne kadar dahili düşmanı da yenmek zorunda kalmış olduğunu bire bir yaşıyorsunuz. Her Türk evladının cümle cümle hücrelerine işlemesi gereken bir kitap. Okuyun. Okutun. Artık bunu sizden başka yapacak ya da yaptıracak mekanizma kalmadı maalesef.
Bu cilt bir biyografi gibi değil de, Milli mücadelenin hem iç hem dış savaşının eseri, hatta bir strateji kitabı gibi ders niteliğinde bir eser.
Milli Mücadele sürecini Samsuna geçişten başlayarak kongreler, meclisin kurulması, ordunun kurulması, cephelerde kazanılan zaferler ve nihayet Büyük Taarruz zaferi ile Izmirin de kurtuluşuna kadar detaylı bir anlatım mevcut.
Uzun, mihnetli bazen ümit kırıklıklarına kadar varan uzun hazırlıklar ve mücadeleleri anlatıyor. Hem içeriye hem de dışarıya karşı madde ve ruh direnişlerinin eseri.
“Milletin istiklalini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Elimden geldiğince tekrar tekrar okumaya çalıştığım, yazdıklarıyla ve anlatmak istenilen metinlerle günümüz şartlarına, olaylara, durumlara bağdaştırmaya çalıştırdığım bu pusula kitabın ikinci cildine inceleme yapacağım, bu tarz kitaplarının incelemesini yapmak iyi bir araştırma ve meziyet, marifet gerekli (burada gördüğüm inceleme yazıları bunun gibi kitapların okunmamasında hayli bir etken sağlıyor..)
İnsanın sık sık eline alması gereken, bilinmezliğe düştü mü hızlıca bir göz atılması gereken eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. bir ömrün ikinci yarısı diyorum bu kitaba birincisinde hayat sahnesine nasıl çıktığını anlatan yazarın bu kitabında ise; değişen bir dünyada, çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevr'i imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir devletin doğuşunu ve tabiki kendimizle savaştığımız olayları unutmamış yazarımız ve sırasıyla giriş, gelişme, sonuçla bahsetmiş. özümseyerek, sindire sindire okunmalı ve her olayı bilmek lazım her bir kısmını.
Eserin üç yüz kırk altıncı sayfasında geçen bir alıntıyla tamamlamak istiyorum incelememi: "Hakiki kültür, kazanılan ve benimsenen bilgilerin zenginliğidir. Geçmiş davaların kültürlü bir şekilde idraki ve tevarüs edilmesidir. Karşılaşılan durumların doğru olarak anlaşılması için de, bunların makul ve tenkidi bir surette açıklanabilmesidir..." Sovyet bir diplomat olan Çiçerin'in sözleri bunlar, Aralof'u Ankara'da büyükelçi olmaya ikna ederken sarf ettiği sözler idi. bu da bir ışık olsun bize, neden bu kitabı okumamız gerektiğini
*üçüncü kitabının incelemesinde görüşmek üzere iyi okumalar dilerim
Veeeee tekrardan merhabalar,
Size tamamını alıntılamak istediğim bu güzel kitap incelemesiyle geldim.
Kitap seri olarak çok hoşuma gittiği için almıştım ama hep bildiğimiz ders kitabı gibi aynı anılarla dönderip anlatacak diye çok korkmuştum. İçinde o kadar tatlı, bu adama hayranlığınızı kat be kat arttıracak anılar var ki okurken çok daha fazla keyif almanızı sağlıyor.
3.' ye de biran önce başlamak isterim ama ara ara küçük küçük okumak daha keyifli oluyor. Okudukça bir bölüm daha okumak isteseniz bile sindire sindire anlayarak okunması gereken bir kitap. Çok beğendim. Hepinize tavsiye ederim detaylı ve sıkmayan bir eser.
Keyifli okumalar...:)
bir avuç insanın etrafındaki haklı-haksız umutsuz ve teslimiyetçi insanlara rağmen, hangi şartlar altında ve ne pahasına verdikleri kurtuluş mücadelesinin ikinci kısmını, savaşın kendisini anlatıyor. En etkileyici kısmı ise savaşa girecek tümen ya da kolordu dedikleri ekiplerin sayısının en az 10000 olması gerekirler 200-300e kadar düşmesi. Bir avuç insanla bir ülkenin kurtarıldığı tarihe sahipken şu an kimsenin vazgeçme, kaçma lüksünün olmadığını, bunu o insanlara borçlu olduğumuzu hatırlatan güzel bir makale olmuş.
Kitap 19 Mayıs 1919 ile başlayıp, 9 Eylül 1922 ve birkaç gün içinde İzmir’de yaşananlar ile bitiyor. Mustafa Kemal’in ilk etapta saray erkanı ve etrafındakiler ile mücadelesi ardından da düşman ile mücadelesi anlatılıyor. Yazarın özellikle Mustafa Kemal’in yanında bizzat bulunanların notları ile harmanladığı yazım akışı içerisinde kafanızda daha önce yerlerine oturtamadığınız birçok bilgiyi çok kolayca anlayabiliyorsunuz. Nedenler ve sonuçlar ilişkileri bu anlayışı hızlandırıyor. Tarihler ve kişiler netleşiyor. Kitapta en beğendiğim ise meclis açılana kadar olan o kendini kanıtlama çabası güden Mustafa Kemal’in duyduğu tedirginlikleri de yansıtması. Sonuçta hadi bakalım dediğinde arkasından kimse de gelmeyebilirdi. Ve silah arkadaşları. Onların rolleri de fazlasıyla vurgulanmış kitapta. Ali Fuat ve Kazım Karabekir kilit noktalardaki isimler aslında en başında onun yanında durarak. Sonrasında Fevzi paşa, İsmet paşa gibi isimler ile milli mücadele çeşitleniyor. Ders kitaplarında da okuduğumuz bölük pörçük Atatürk repliklerinin içyüzü ile anlatılması ile de ben bunu biliyordum gülümsemesi oluştu birkaç kez yüzümde. Milli mücadelenin 3 yılını anlatan en kapsamlı eser olabilir. Çok başarılı.
İtilaf Devletlerinin Türk vatanını işgalinden başlayıp, 1922’de İzmir’in kurtuluşuna kadarki dönemde, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını, kurtuluştaki öncü rolünü anlatan harika bir eser! Açıkçası İstanbul’un işgal günleri, sarayın ve kabinenin acizliği, buna mukabil 19 Mayıs 1919’da Anadolu’da başlayan Milli Mücadele, iç isyanlar, meclisin açılışı ve nihayet Yunan ordularına karşı verilen savaş, 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’in kurtuluşu ile sona eren büyük destanın hikayesi olan bu kitap okunmaya değer. Atatürk’ün nasıl ve niçin büyük bir lider olduğuna daha ayrıntılı bir şekilde vakıf olmak için herkes okumalı! 13 Kasım 1918’de İstanbul Boğazında gördüğü düşman gemileri için “Geldikleri gibi giderler.” diyen büyük insan dört sene sonra bu isteğine vasıl olmuştur. Bu kitap bunun hikayesidir. Okuyun, okutturun!