Mizancı Murat'ın Osmanlı'nın çöküşünü ve halkın üzerinde bu çöküşün etkilerini ele aldığı bu tek romanında gözlemini Mansur üzerinden aktarmaktadır. Mansur, Fransa'da aldığı tıp eğitimiyle İstanbul'a, ideallerini gerçekleştirmek ve ülkesine faydalı olmak için gelmiştir. Genel itibariyle tanzimat dönemi romanları ile aynı konular işlenmiş, sadece bakılan pencereler farklı olmuştur, bundan ötürü konuya çok fazla değinmeme gerek yok. Mansur'un Zehra ile olan aşkı, Mansur'un amcası olan Şeyh Efendi'nin başına gelenler klasikleşmiş konulardır artık, benim bu kitapta ilgimi çeken okuyuculara düşen görevdi. Mizancı Murat'ın kendi yazdığı önsözünde okuyuculara şu soruyu yöneltmiştir: " Hikayenin kahramanlarından olan Mansur, Zehra, Fatma, Mehmet, Ahmet Şunudî zamanının yeni mahsulleridir. İleride çoğalacak benzerlerinin ilk önceleri, yani 'turfanda'ları mıdır yoksa kimsenin beğenmeyeceği cemiyet düşkünleri, yani 'turfa'ları mıdır?" Bir okuyucu olarak benim fikrim Mansur gibi ileri görüşlü insanların da yani turfandalarında var olduğu ama maalesef turfaların belki de kitapta anlatılandan da daha kötülerinin çoğunlukta olduğu yönündedir.