Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Türklerle Omuz Omuza

Hans Guhr

Türklerle Omuz Omuza Gönderileri

Türklerle Omuz Omuza kitaplarını, Türklerle Omuz Omuza sözleri ve alıntılarını, Türklerle Omuz Omuza yazarlarını, Türklerle Omuz Omuza yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
·
Puan vermedi
Bir Yabancının Gözünden Türkler
TÜRKLERLE OMUZ OMUZA:HANS GUHR 1914-1918 yılları arasındaki büyük savaş, aslında Osmanlı devletinin paylaşımı savaşıydı. Osmanlı yöneticilerinin yani İttihatçıların çok fazla seçenekleri yoktu. Tek seçenek Almanya ile birlik olmaktı. Çünkü İngiltere Osmanlı'nın yaptığı ittifak önerisini kabul etmemişti. Almanya, son anda 400 kadar krallık,
Türklerle Omuz Omuza
Türklerle Omuz OmuzaHans Guhr · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201648 okunma
19 Eylül'den beri tümenin kaybı 1000 kişiyi aşmıştı, kimse artık ayakta duracak halde ve iş yapabilir vaziyette de­ğildi. İnce çarıklar askerlerin yara içindeki ayaklarından par­ça parça dökülüyordu. Buna rağmen yürüyüşe devam etmeklazıındı. Düşüp kalanlar soyguncu Araplara av oluyordu.Cephane kıtlığı gerçekten büyük bir dert yaratmıştı. Durum çok vahim gözüküyordu.
Reklam
Sabah saat 1O.OO'da 124. Piyade Alayı dik yamaçlardan Nablus'a indi. Tümen karargahı tepelerde kaldı ve alay Nablus'tan geçene kadar bekledi. Şehir dağlarla çevrili bir vadinin ortasındaydı. Şehrin bütün sokaklarına tam bir sessizlik hakimdi. Her tarafta acele bir geri çekilişin izleri görü­lüyordu: kırık pencere camları, evlerin yerlerinden sökülmüş kapıları, yerlerinden çıkarılmış sokak taşları, devrilmiş bor­dür taşları, orada burada hayvanleşleri, etrafa dağılmış top ve araba parçaları, bunların arasına fırlatılıp atılmış silahlar ve sair teçhizat. Bayramlık elbiselerini giymiş birkaç Arap evlerinin önünde oturmuş, nargilelerini veya sigaralarını ra­hat rahat içip arkadan takip eden İngilizleri bekliyor, onlar­dan bolca altın alacaklarını ümit ediyorlardı.
Kolordu komutanı İsmet -İNÖNÜ- beni sık sık ziyaret ediyordu. Önce işle ilgili meseleler görüşülsede, arkasından siyaset ve­ ya diğer hususlar hakkında sohbet etmeyi seviyorduk ve bu yüzden birbirimize iyice yakınlaştık. Bu iyi eğitimli, ileri gö­rüşlü adamla sohbet etmek bana hep büyük bir zevk veri­yordu.
Araplar ağaçlara daha yaşken büyük çentikler açıyor ve büyümelerini önlemek için bunların içine taş koyuyorlar­dı. Bu yüzden ağaçların özsuyu yapraklara ve tepesine daha güçlü gidiyordu. Böylece daha çok çiçek ve meyve veriyor, dolayısıyla daha bol ürün alınıyordu.
Top­çu, özellikle de ağır topçu bakımından İngilizler çok güçlü bir durumdaydılar; cephane ikmali bakımından bir zorluk yaşa­mıyorlardı. Ayrıca Hintliler ve Mısırlılardan oluşan birçok amele taburları vardı. Otomobillerinin sayısı bizimkilerin kırk misliydi. Düşmanın sınırsız kaynakları vasıtasıyla ne ka­dar kısa zamanda her yöne uzanan bir yol ağını inşa ettiğini hayretle görüyorduk. Otomobiller sürekli olarak gürültülü bir şekilde ön hatlara kadar geliyorlardı. Askerlerinin iaşesi çok iyi, teçhizatları mükemmel, elbiseleri ve çamaşırları çok kaliteli, yüksek konçlu, bağcıklı ayakkabıları tamamen yeni ve sessizce yürümeyi mümkün kılmak için tabanları kısmen keçeyle kaplıydı. Sırt çantalarında tam bir vücut temizliği için gereken her şey vardı. Her askerde tropikal hastalıklara karşı ilaçlar ve bir su arıtma cihazı bulunuyordu. Buna karşılık Türkler kendilerini zavallı paçavraları içinde nasıl acıklı vazi­yette ve yoksul hissediyorlardı. Esirlerden mükemmel teçhi­zatlarını aldıkları veya ölülerin elbiselerini çıkardıkları zaman bu hiç de acımasız bir soygunculuk değil, bilakis anlaşılması mümkün olan bir hayatta kalmak güdüsüydü.
Reklam
280 syf.
10/10 puan verdi
1. Dünya savaşı döneminde doğu ve filistin cephelerinde tümen komutanı olarak görev yapmış bir Alman subayı. Objektif bir anlatım olması itibarı ile konuya meraklı olanlara tavsiye ederim. " Türkiye, İtilaf Devletlerinin zafer kazanacağını ümit ederek bizim tarafımıza geçmişti. Bunu yaparkenki sebepleri hiçbir şekilde dostluk değildi, varlığını koruma içgüdüsüydü, ama gücünün son kertesine kadar müttefik olarak sorumluluklarını yerine getirdi.Ama iki millet arasında güven yoktu..." İşgal edilen bölgede yaşayan yerli halk Düşman geldiğinde bayramlık elbiselerini giyip nasıl kutladıklarını, Türk askerlerime neler yaptıklarına değinöiş. İstanbul işgal edildiğinde halkın bir kesimi işgalcileri çiçeklerle karşılamış...
Türklerle Omuz Omuza
Türklerle Omuz OmuzaHans Guhr · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201648 okunma
Şehrin içinde -Halep- en lüksünden pislik ve haşereden geçilmeyen bodrum köşelerine kadar birçok günah yuvası bulunuyordu. Hatta buraların bahtsız sakinleri sokak haya­ tında belli bir rol oynuyorlardı. Akşamüstleri saat 17.00 1 9.00 arasında hareketlilik doruktayken davetkar kıyafetler giyip uzun bir araba kafilesiyle ahbaplık kurmak, kşam ve gece için sözleşmek üzere gölgeli şehir parkına gidiyorlardı. Oradaki bir lokalde Viyanalı kadınlardan oluşan bir orkestra çalışıyor, en sevilen parça olarak " Glücklich ist das Maedc­ hen, das noch nichts von Liebe ıueiss "• şarkısını çalıyordu. Alınan mevki komutanlığının bu hayasız işlere niye kesin bir son vermediği benim için muamaydı. Aylarca bir şeylerin yokluğunu çektikten sonra büyük şehrin cazibesine dayana­mayan askerler için ciddi bir tehlike teşkil ediyordu. Birçoğu orada bir daha hiç iyileşmeyecek hastalıklar kapıyor, diğerleri ise ahlaken bozuluyorlardı. Biteviye Doğu dünyasında gör­dükleri yozlaşmanın davetkarlığına kapılıyorlardı. Günahkarca harcamaya para bulmak için nice dürüst boz ünifor­malı, resmi aracın benzinini, çizmelerini, üniformasını ve kendisine verilen iaşeyi satıyordu .
Burada (Mardin-Şenyurt) insanlar her sabah ceketlerinin yen­lerini iyice kontrol ediyorlar. içlerine bir akrep girmesi az rastlanan bir şey değildi. Bazen de tarantulalarla ( Sarıömer ), güvercin yumurtası büyüklüğünde, ince bacaklı, iğrenç örümceklerle karşılaşıyordunuz. Isırıkları gerçi öldürücü değildi, ama acı veren felçlere sebep oluyorlardı.
Türkler itibar, kudret, akıllılık ve beceri ile daima şatafatlı bir görünüşü bağdaştırırlar. Mü­tevazı ve tutumlu bir önder hakkında, hemen konumuna uy­mayan davranışı yüzünden yerini koruyaınayacağıyla ilgili şeyler düşünülür. Almanlar için böyle bir tavrı anlamak mümkün değildir, ama burada bunu mutlaka dikkate almak gerekir.
Reklam
Almanya'da mutat olan, "Çağrılımadan prensinin yanına gitme" atasözünün Doğu'da hiçbir geçerlili­ği yoktur. Aksine, orada herkes amirini selamlayarak, onunla bir iki kelime konuşmak için uğraşır. Sıradan askerler bile bunun için eğitilir. Askerlerin bulunduğu bir köyden atla ge­çerken bütün erat önderini selamlamak için sokağa fırlardı. Hiçbiri onun bir bakışını yakalamadan rahat etmezdi. Erat ile subaylar arasındaki bu bağlılığın büyük bir değeri vardı. Bütün Türklerin ruhuna hakim olan bu gönülden gelme itaat bunun üzerine kurulmuştu.
Şimdiye kadar sakin olan cephede 4 Temmuz'u 5 Temmuz'a bağlayan gece birden tek tük silah sesleri duyuldu ve akabinde bütün kesimde şiddetli bir cayırtı koptu. Aniden or­taya çıkan düşman dünyevi değil, semaviydi. Bir tam ay tu­tulması olmuştu. Batıl inançlı Kürtler bunu bir felaket işareti olarak görüyor ve kötü kalpli aya ateş ediyorlardı; tek tük askerler de hemen buna katıldılar. Bu saçmalık sayesinde, aksi takdirde uyuyup kaçıracağımız o tabiat hadisesini seyrede­bildik.
Diyarbük'e yaklaşırken daha çok uzaktan, tarifi mümkün olmayan bir gürültü işittik. Gürültü Harput'a nakledilmek üzere olan buradaki bir hastaneden geliyordu. İçeri girdiği­miz zaman korkunç bir manzarayla karşılaştık. Tamamen bakımsız olan hastalar açlıktan çıldırmış vaziyette birbirleri­ne saldırıyorlardı. Bir kısmı diğerlerinin kollarından ve sırtla­rından ısırıp et parçaları koparıyorlardı; diğer bir kısmı ise ekmek diye haykırıyor, tepiniyor ve her şeyi parçalıyorlardı. İki sıhhiye subayı zor kullanarak düzeni sağlamaya beyhude yere uğraşıyordu, Köhler bile nihayet müdahale etti. Kavga edenler beni görünce sükunet avdet etti. Şayet uysal ve aklı başında askerler gibi davranırlarsa onlara hemen yiyecek göndereceğimi vaat ettim.
Türkler " istirahat" denince, hiçbir şey yapmayıp sadece dinlenmeyi anlıyorlardı. Bense daha fazla çalışmayı, silahların, giysilerin ve teçhizatın bakımına tam manasıyla nezaret etmeyi anlıyordum.
Bütün Osmanlılar milli gururla doludur; şüpheci olur ve memnuniyetle itaat edermiş gibi görünmelerinin altında pasif direnişe hazır vaziyette, baş­ka dinden olanlara tepeden bakarak, ecnebilere karşı suskun kalırlar. Ama bir Batılının dürüstlüğünü ve güvenilirliğini bir kere fark ederler ve davranışı bir kere hoşlarına giderse, açık yürekli, dostça, bir dereceye kadar sadık ve sürekli olmasa da mübalağalı bir şekilde arkadaşça davranırlar. Burada anlatılan hatalar, muntazam ve temelli bir eğitim ve öğretimle süratle yok edilebilir. Çünkü bunların kaynağı insanların şahsi­yetinde değil, Türkiye'nin şimdiye kadarki dahili ve harici si­yasi gelişmelerinde yatmaktadır. Fakat bunun için uzun süreli bir barış ve hükümetin başında güçlü bir adam gerekir. Türkiye'nin daha sonra Mustafa Kemal önderliğinde bu kadar hızlı ve önemli bir yükseliş yaşaması, bu yüzden benim için hiç şaşırtıcı değildir.
113 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.