Necip Fazıl Bey'in anlaşılması da, anlatılması da zor olan bir şahsiyeti vardır.
Talip olduğu netice için vakit çok erkendi. Yapmaktan çok yıkamaya memurdu. Halbuki o, yıkmak kadar yapmaya da talip gözüküyordu. Önce "Büyük Doğu Cemiyeti" sonra "Büyük Doğu Partisi" hep bu yapmak arzularının eseriydi. Vazifesi "La" hududuna kadar olduğundan fiilen "İlla" safhasına intikalini, kader, kendisini musab kıldığı bir "benlik" afeti ile frenleyip önlüyordu. O, bundan habersiz çırpınıyor, çırpınıyor, boyuna çırpınıyordu.
Bazı zaaflarına zaman zaman kendisinin bile şaştığı oluyordu. Hazır olmayan kitleye matuf merhamet-i ilahiye ona "İlla"ya yöneldiği her dönemeçte kaçınılmaz bir tuzak hazırlıyordu. Lakin bu "benlik", sayhasına "İsrafil'in Suru" dehşet ve kudretini kazandırıyordu memuruyeti için lehte rol oynayarak onu yücelten bu messir, vazifesi dışında binbir çirkinlikle kendisini alçalttıkça alçaltıyordu.
Gurbet maceram dolasıyıla son yıllarındaki, sakallı ve ihtiyar halini müşahede edemedim. Ben hep arzu ve ümid etmişimdir ki: Çok yaşayıp - İhtiyarlık zaafları dolayısıylı- Benliğine hükmü geçebilsin ve onu kontrol altına alabilsin!.. Bu takdirde "Velayet" iklimine adım atabileceğine inanıyordum.