Thomas More'un, beş asırlık eseri “Yok-ülke” anlamındaki "Ütopya", geçen zaman içerisinde kendini ispatladı, isminin hakkını verdi, vermeye de devam edecek. Zîra burası dünya, burada işlerin yolunda gitmeyeceği en başından belliydi. Ütopyalarımız bizi ideal olanın peşinden koştura dursun; Kabil'in, Habil'in kafasına vurduğu taş, o günden bugüne sayısız el değiştirdi ve değiştirmeye de devam edecek. Biz, Thomas More'un hayatından ne çıkarabiliriz ona bakalım:
Thomas More, 6 Temmuz 1535’te “kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca davranmak“ suçuyla idama mahkum edildi. Kafası kesildi ve ibreti alem olsun diye Londra Köprüsü’den halka teşhir edildi.
İdam edileceği kendine bildirildiğinde her zamanki güler yüzüyle şunları söyleyecekti; “Krala gönlüm borçlu kaldı. Bu berbat dünyanın acılarından beni böyle çabuk kurtarma yüceliği gösterdiği için.” Ardından More, bir şölene gider gibi giyindi. Celladı yanına geldiğinde ona bir altın lira hediye verdi. Cellat geleneklere uyarak diz çöküp onu bağışlamasını dileyince celladı ayağa kaldırıp öptü. Başını kütüğün üstüne koydu. Sakalını yana çekti. Son şakasını yaptı; “Ne de olsa sakalım vatana ihanet etmedi. O da ölüm cezasına çarptırılmasın.”