Tarih içinde farklı yerlere savrulan fakat Yahudiler için önemini yitirmeyen, Menora adlı yedi kollu kutsal bir şamdan vardır. Roma yağmalandığında bu şamdan vandalların eline geçer ve o dönemde hor görülen Yahudiler, bu şamdanın ellerinden kayıp gitmesine göz yummak zorunda kalırlar. O zaman için küçük bir çocuk olan Benjamin, büyür, seksen küsur yaşına gelir ve şamdanı gözleriyle gören son insan haline gelir. Şamdanı aramak ve yeniden Yahudilere vermek görevi için seçildiğine inandırılır etrafındakiler tarafından. Fakat denizler aşıp o yaşında uzun yolculuklar yapması, Bizans’a gitmesi ve imparatorun karşısına dikilmesine rağmen şamdanı Hristiyanlardan alamaz. Benjamin büyük bir umutsuzluğa kapılır ve ölmek ister. Fakat Tanrı onun bu duasını kabul etmez, çünkü Benjamin’in gerçekten de ölmeden önce gerçekleştirmesi gereken kutsal bir görevi vardır.
Açıkçası Menora’yı daha önce hiç duymamış ve anlatılan kültüre de aşina olmayan biri olarak ilginç bir yolculuk oldu benim için. Zweig’in muhteşem bir anlatı yeteneği var zaten, ikisi birleşince insanı tatmin ediyor. Fakat nedendir bilinmez, yüz küsur sayfa olmasına rağmen çok ağır ilerleyebildim, diğer eserleri gibi tek solukta bitiremedim. Bence iyi de oldu, çünkü kitaptaki umutsuz ama aynı zamanda umutlu bekleyişin, yorucu yolculukların ağır ağır okunması daha da etkileyici hale getiriyor yaşananları.