Vahiyden Kültüre sözleri ve alıntılarını, Vahiyden Kültüre kitap alıntılarını, Vahiyden Kültüre en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tasavvufta belirtildiği gibi mutlaka her şeye rağmen bir mürşide itaat şartsa, buna Resullah’ın sevgili arkadaşları olan seçkin sahabelerden başkası daha lâyık değildir.
Şunu bil ki, iki cihan saadeti, yalnız ve yalnız Resulullah (s.a.v)'a ittibâ'ya( O'nun Yolunda gitmeğe ) bağlıdır. O'na ittibâ'da ancak şunlarla olur: İslâmî vazife ve hükümleri yerine getirmek, onları halk arasında yürürlükte kılmak, küfrün kaide ve merasimlerini her tabakadaki insandan gidermek ve onları çürütüp ortadan kaldırmak.
Kur'an'ı en büyük delil olarak niteleyen İbn Arabî bir başka zaman da, dinin nasslarının sembolik olduğu, çoğunun gerçekle ilgisinin olmadığı, sadece halkı biraz düzene sokmak için ifade edildiğini söylemekten çekinmiyordu. O'na göre cehennemdeki azap bile sembolikti. Gerçek olsa bile alışılıp, azabı sona erecek olan bir şeydi. (187) O, o güne kadar, içinde yaşadığı toplumda pek görülmeyen düşünce ve iddiaları ileri sürer. Bu yönüyle de orjinalliğini hep korur. Bunlarla ilgili olarak önceleri, gaybdan sesler aldığı iddiası taşırken, zamanla Hızır'la görüştüğünü ve onunla konuştuğunu iddia etmeye başlar. İddiaları burada da sona ermez, Peygamberle görüştüğünü ve O'ndan bazı talimatlar aldığını iddia eder. Daha sonra ise, Allah'ı rüyasında gördüğünü, O'ndan talimatlar aldığını iddia eder. İlk aldığı talimat ise, Kur'an'da geçen şekliyle Allah'ın peygamberlere ilk hitap ve emir verişi şeklinde olur. İddiasına göre Allah kendisine "Kullarıma nasihat et" demiştir. Bu arada mirac'a da çıkar (188)
İnsan psikolojik yapısı gereği genellikle güçlü olana karşı ilgi duyar. Güçlü olanın doğru ve haklı olduğu anlayışı, düşüncede yer etmiştir. Elbette ki yanlış bir düşüncedir bu. Ancak pratikle gerçek her zaman birleşmez. Bu özellik nedeniyle Kasidiye Savaşı'nın yenilgisinden sonra, Farslıların bazıları, güçlü, galip müslümanlara meyleder ve bu fatih insanların dini olduğu için İslâm'ı benimserler. Ancak bunların yanısıra, İslâm'ı garip tarafın dini olduğu için değil de, hak din olduğu için iman edip benimseyenler de vardır. Fakat bu sonuncular azınlıkta kalırlar. Çoğunluğu, İslam'ı galip tarafın dini olduğu için benimseyenler oluşturur. Bunlar yeni mensubu oldukları dinin özelliklerinden inanmakta ve yaşamakta zorlandıkları özellikleri değiştirip, kendilerini İslam'a değil, İslam'ı kendilerine uydururlar. Böylelikle Farslının kafasına özgü bir İslam oluşur.