"Ne sessizlik ama!" dedi Ginevra. "Geceleri uyanık kalmaktan büyük zevk alıyorum, sevgilim. Gecenin görkemi gerçekten de bulaşıcı; kendini zorla kabul ettiriyor, ilham veriyor. Bu fikirde nasıl bir güç var bilmiyorum: Her şey uyuyor ve ben uyanığım."
Bazı bayağı ruhlar onu tekdüze görüp hakkında üstünkörü yahut alelacele yorum yaparken bazı şanslı insanların hayatlarını hayranlık duyarak geçirdikleri ve onda kendilerini büyüleyen, mütemadiyen değişen doğa olayları buldukları deniz gibi değil midir aşk?
- Ah! Ginevra'm, sen ki dünyanın bütün hazinelerine layıktın....
Ginevra bir sevinç edası ile :
- Ben senin gönlünden daha büyük hazineyi ne yapayım? dedi.
Tutkuyla yaratılmış bir eser, her zaman kendine has bir damga taşır. Doğanın ya da düşüncenin temsillerine hakiki renkleri katma yeteneği dehayı oluşturur ve bu açıdan tutku onun yerini alır.
- Ben karnımı doyurdum, Luigi'm, bir şeye ihtiyacım yok.
Kendisi açtı ama kocasına bu yiyeceği kabul etmesi için sözlerinden de çok bakışlarındaki, yüzündeki şefkatle yalvarıyordu. Luigi onu, 1793 de beraber idam edilmeğe giden dostların biribirlerine sarılmaları gibi kucakladı. Öyle hayatın sonuna erilen anlarda iki insan biribirinin ta gönlünün içini görür. Bahtsız Luigi karısının aç olduğunu birdenbire anlayarak onu kemiren ateşi âdetâ kendi teninde duydu, titredi, acele bir işi olduğunu söyliyerek evden çıktı; evinde kalan son parça ekmeği yiyip ölümden kurtulmaktansa en şiddetli zehiri içmeği tercih ederdi.