Çarlık Rusya'sında Bir Türk Savaş Tutsağının Anıları

Vetluga Irmağı

Mehmet Arif Ölçen

En Eski Vetluga Irmağı Sözleri ve Alıntıları

En Eski Vetluga Irmağı sözleri ve alıntılarını, en eski Vetluga Irmağı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir subay ve otuz yedi erden oluşan tutsak Rus kafilesine rastlamıştık burada. Sırtların da sağlam kalın kaputlar, kulaklarını ve suratlarını koruyan astragan kül renkli kalpakları vardı, hepsi de çizme giymişlerdi. Onlarla bizler arasında ne acı bir çelişki.. Hiçbirinin ayağın da, biz de ki gibi, çarık ya da ayakkabı yoktu. Kimbilir, Rusya’nın hangi uzak yöresinden, Sibirya’nın hangi buzlu çöllerinden gelmişler di bizimle savaşmak için? Hepsi de genç ve gürbüzdü. Rus teğmen bizi selamladı. Erler yanımızdan geçerken “ızdırasti” ve “selamün aleyküm” di ye yarı Rusça, yarı Osmanlica selam veri yorlardı.
Çevirmen aracılığıyla tatlı bir söyleşiye dalmıştık ki, kapı birden açıldı ve içeriye uzun boylu, zayıf, tabla gibi şapkası olan bir Rus subayı girdi, hepimize Türkçe olarak “Merhaba efendiler nasılsınız?” diye sordu. Dilimizi nerede, nasıl öğrenmişti? “Teşekkür ederiz, buyurun.” Odadaki iskemlelerden birine oturdu. “Türkçeyi güzel konuşuyorsunuz, Türk müsünüz?” diye sordum. Sormamla birlikte irkildim. “Tanrı göstermesin ki Türk olayım. Ben İstanbul’da elçilikte çalıştım. Ünlü şair Tevfik Fikret’ten Türkçe ders aldım. Şimdi 14.Türkistan kolordusunda istihbarat subayıyım. Adım Yüzbaşı Bedrensky. Çar ailesindenim.İşte, soyluluk nişanım” Sol cebinin üzerine iliştirilmiş Çarlık armasını gösteriyordu. Düzgün Türkçeyle konuşmasını sürdürdü: “Biz iki yıl için savaşa hazırlandık. Siz savaşı kaç ay sürdürebilir siniz?” “Yurdumuzdan düşman çıkıncaya kadar” dedik dördümüz birden
Reklam
Kar yağmıyordu. Fırtına da eski gücünü yitirmişti. Yarım saat gitmiştik ki, süngülü iki Rus eri durdular. Bir kayanın dibinde, sırtında yamçısı, uzun boylu bir adam duruyordu. Erlerden biri kayanın dibinde duran adama doğru yüksek sesle bir şeyler söyledi. Adam bana doğru gelmeye başladı. Süngülü erlerden biri geleni göstererek “Bulkovinik komandi” dedi. Komutandı gelen demek. Alay komutanı. Askerce selam verdim. “Sadıs” dedi. Rahat. Bir çevirmen çağırdı. Elini ceketimin kollarından içeri soktu. Parmaklarıyla çamaşırlarımı yokladı Çevirmen komutanın dediklerini aktardı: “Bu ceket ve kaputla üşümüyor musun?” “Üşümüyorum, alışkınım.” “Aşınız nedir, ne yer ne içersiniz?” “Aşımız seyyar mutfaklarda yapılır, akşam sabah sıcak yemek yer ve çay içeriz” dedim. Oysa mutfağımız yoktu. Sıcak çay da içmezdik. Erzurum’un köylerinden gönderilen donmuş, katı bazlamaları, koynumuzda ısıtır yeriz diyemezdim elbet. Bu gerçekleri Rus komutanına nasıl söyleyebilirdim. Daha da bu sabah, beş saat önce, kar üstünde ayaklarımın donduğunu, dişlerimin bir birine çarparak konuşmama engel olduğunu, tutsak düştüğüm zaman ilk kez sıcak çay içtiğimi nasıl açıklayabilirdim. Uzun boylu, esmer alay komutanına baktım. O da bana bakıyordu. Sevecen bir hali vardı.
Yürümeye başladık. Bize eşlik eden gözetimci erler, Ermeniydi. Arada bir durup havaya tüfekleriyle ateş ediyor , dönüp yüzümüze bakıyorlardı. Bize gösteriş yapıyorlardı. Yürüdük. Hava güneşli ve sıcaktı. Karşıda Şekerli bucağı göründü, biraz sonra da arkamızdan arabalar yetişti. Onlara bindik. Şimdi Oltu boğazını geçiyoruz. Oltu şirin bir
Nisan ortalarında Rusların yortusu vardı. Birkaç Rus eri, köyde bir dükkânı soymuş ve bir Ermeni kızını kaçırarak, köy dışında tecavüz etmişlerdi. Kızın anası, ertesi gün Rus komutanına başvurup yakınmış, komutan kızmış kadına, “elinden temelli almadılar ya” demiş. Sonra da “ bir gece eğlenmişler bunda ne kötülük var” diye kadını azarlamış. “Yakınmak yerine teşekkür etmelisin. Erlerimiz, kocasının yokluğunu kızına belli etmemişler” Bunları bize, alış veriş için gittiğimiz bakkal sahibi yaşlı kadın anlatmıştı. Kızın anasıymış. “Oğul” diye dertlendi, “Siz Türkler kadınlarımıza kötü gözle bakmazdınız” dedi. “Ama bunlar, erkeklerimizi alıp savaşa gönderiyor, geride kalan kadınlarımıza, kızlarımıza saldırı- yorlar.”“Doğru söylüyorsun madam dedim. Yıllardır birlikte yaşadığımız Anadolu Ermenileri de bu gerçeği bilselerdi. Şimdiye kadar yaptığımız savaşlarda bir Ermeninin burnu kanadı mı? Yemen çöllerinde ya da Balkanlarda yaşamını yitiren Türklerin geride kalan evini, bahçesini yok bahasına Ermeni yurttaşlarımız satın alıp zengin olmadılar mı? Bununla da yetinmediler. Yıllarca birlikte yaşadıkları bu ulusun düşmanlarıyla savaşta birleşerek, ordumuzu arkadan vurmaya çalışmadılar mı?” “Ne diyeyim oğul. Allahtan bulsunlar. Sebep olanlar, sebepsiz kalsın.”
“Siz Türkler Rusların mezarını Çanakkale’de kazdınız.”
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.