Nereden başlasam... Kimi hikâyeler vardır, konusu, girişi, gelişmesi ve sonucu bir şeyler söyler. Bir bütünlük söz konusudur en azından. Kurgu vardır, çok söyleyeceği bir şey olmasa da. Ben bu kitaptaki hikâyelerin neresinden tutsam elimde kalıyor. Sıfır kurgu. Her yazar her türde eser verecek diye bir kaide yok. Öykü yazmamalı mesela A. Ali Bey. Mantık hatalarıyla dolu hikâyeler ancak tuvalette okunmaya değerdir. Ya da hiçbir yerde. Evet, hiçbir yerde.
Dünyanın en korkunç şeyi, istediğin zaman açamayacağın bir kapının arkasında kalmaktır. Hayır, hayır, bundan daha fecisi kapı kapandıktan kısa bir süre sonra gözlerinin karanlığa alışmasıdır.
Onun odasını kitaplar doldururdu. Bu kadar kitabı olan bir adamın, bu kadar çok sorusu olması, bana onun kafasındaki sorulara cevap değil, kafasındaki cevaplara soru aradığını düşündürürdü.
Dünyanın en korkunç şeyi, istediğin zaman açamayacağın bir kapının arkasında kalmaktır. Hayır hayır, bundan daha fecisi kapı kapandıktan kısa bir süre sonra gözlerinin karanlığa alışmasıdır. Bu yüzden kapının çarpılmasıyla beraber ruhum ürpermiş, gözlerimi sıkı sıkı yummuştum.
Suyun donacağı ince buz tabakasından, kaynayacağı küçük kabarcıklardan, taşacağı yükselen köpüklerden anlaşılır. Mektubun ne zaman geleceği anlaşılmaz. Postacılar hala yürüyorlarsa mektup hayattadır; ayakları sızlıyorsa yağmur yağacak, postacılar yürüyorsa mektup gelecektir.