Akif’in şiiri, içinde bir güneş hulasası taşıyan pırlanta kırıntısı gibi ancak üstünde bir kuyumcu parmağının oynayabileceği ince bir san’at işi değil, hayâdan yontulmuş, dimdik ve koskoca bir abide hacmi ile zamâna ve mesafeye meydan okuyan sapasağlam bir heykeltıraş eseridir. Yarınki nesillerin Çanakkale’de ve Sakarya’da bir abide arayan gözleri, bu toprağın altında kefensiz yatanların bir tek tesellisi olarak onun şiirini görecektir. Mehmet Âkif’siz Boğazlar müdafaasının ve İstiklâl Harbi’nin destanı bir vak’anüvisin kaleminden çıkan alelâde ve kupkuru bir zabıt varakası hâlinde kalacaktı. O tarihlerde bütün Türk şairlerinin ne ile uğraştıklarını soracak olan yarına, Türk edebiyatı namına Mehmet Akif’ten başka hangisi cevabı verebilecektir?
Biz, vatandan bir lahzâ cüda düşmemek için canını ve cananını feda etmeğe hazır olduğunu bildiğimiz bu insanın on bir senelik ayrılığından doğan hasretimizi kendisine lâyık bir derecede ifade edememiş olmakla da ayrıca mes’ulüz. Bu hasret, İstanbul’a geldiğinin ilk günlerinde, büyük şairine karşı vatanın bütün sevgisini teksif etmek gibi ağır ve ulvî bir vazife yüklenerek, daracık bir hastane odasının duvarları arasında kalmış, mahpus bakışlarile kendisine arz edebilirdi.
Zararı yok, bazen bütün bir memleketi birkaç adamın vefası temsil eder.
👉Yanlış tatbikattan kastı, muhtemelen, Osmanlıca ve Latin harflerinin bir müddet birlikte kullanılması gerektiği idi.
👉Fikir beyan etmenin 'Yasak' olduğu mecliste nasıl demokrasi ve hürriyetten bahsedilebilir?
Kitap adı:
Nurullah Ataç dinsiz olduğunu, Allah'a inanmadığını Cumhuriyet'in bir anketine verdiği cevapta ilân etmiştir. Herkes bilir ki bu mevzuda pervâsızdı ve din uluları için saygılı konuşmazdı.
Nazım Hikmet şimdi hapislerde çürümüyor. Macaristan'da ve Rusya'da, azgın domuz gibi, Türk'ün mezarını kazmaya uğraşan sinsi propagandayı idare ediyor.
Türkiye'de, Nazım Hikmet de dahil Marxist yoktur.
Hiçbir yabancı dili iyi bilmeyen Nazım Hikmet lirik ve hayalci bir komünistti. Marksizm'in felsefe ve iktisadi temellerinden, yüz seneden beri uğradığı tenkitlerden haberi yoktu.
Cahit Rusya'ya gidemedi. Nazım Hikmet'in bir Kremlin casusu olduğunu anlamasına da ömrü vefa etmedi.
Bir gün, evimde, tanınmış bir tarihçimiz ailemizin şeceresini gösteren vesikayı gözden geçiriyordu:
-Yahu! Dedi, hazret, sen Akşemseddin'in torunu musun?
Gülümseyerek:
-Evet! Dedim.
Daha evvel aynı şiirlerini bir mektupla Nurullah Ataç beye yollamış. Arkadaşımız ona 'Şiirde hiçbir istidadı (Yeteneği, yatkınlığı) olmadığını' bildirmiş ve bundan vazgeçmesini tavsiye etmiş.
Tekâmülü (Gelişimi, evrimi) sadece bir mekanizme irca edenler (Bir düzeneğe indirgeyenler) , tek bir hücrenin bile niçin insan eliyle, hattâ nazarî (Teorik) olarak yaratılamadığı sorgusu önünde apışıp kalıyorlardı.