Efendim, kedi enciği gibi daha gözümüz açılıp da, dünyanın kaç bucak olduğunu anlıyamadan, rahmetli peder bizi başgöz etti... Gidiş o gidiş... Anlayacağınız, onsekizden elli sekize kadar yaşamadım, sayılır.
Dört kardeş, dördümüz de birbirimize düşmanızdır. Büyük ağabeyimize öbür kardeşlerim, karısını çocuk fabrikasına çevirdiği için, Bektaşi'nin dediğini söylerler: "Rızkını vermedikten sonra yap yap koyuver!" O da "Vatana evlat yetiştiriyorum!" der. Kardeşlerimin dilinde benim adım "Meyvesiz ağaç"... Onların meyvelerine bakıyorum, kimi kurtlu kiraz, kimi ahlat, kimi hastalıklı kayısı gibi...
Aile, sürekli zarar edecek olan ve hiçbir zaman birbirine uymayan bir cıvata ile bir somun arasında, aşkla başlayıp kavgayla süren bir ticaret ortaklığıdır.
Amerikada otuz altı gazeteye birden yazan bir
başyazar,
— Sizde, dedi, bir başyazar, kaç gazeteye yazar?
— Bizde, dedim, her gazetenin ayrı bir başyazarı
vardır, ama, hepsi de aynı şeyleri yazarlar!..
— Ayrı ayrı insanlar nasıl aynı şeyi yazarlar?
— Bizde ayrı gayrı yoktur. Birlik, beraberlik falan... işte öyle...
- (...)Sen tut, yılbaşında bizim kıza bir mavi kumaş hediye et... Yani, rezalet bu kadar olur...
-Rezalet bunun neresinde?
-Yahu bu senenin moda rengi mormuş. Kız, kalkar da mavi giyer mi? İnan ki canımdan bezdim. Dur daha bitmedi..