Onur Bozkurt
@kitapvekoleksiyon
Stephen King Hayranı
Yüzüklerin Efendisi
Harry Potter, Slyhterin
“ Az konuşur, çok okur.”
“We are the walking dead”
Stephen King
Üniversite
102 okur puanı
Ocak 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Küçük bir kasabada dehşet..
Dr. Caligari'nin Muayenehanesi adlı sessiz sinema filminin (1920) grafik romana dönüşmüş halidir.
Dr. Caligari, uyurgezer olarak yanında taşıdığı gizemli kişiyle birlikte küçük bir kasabadaki panayıra katılır. Bir süre sonra kasabada esrarengiz cinayetler işlenmeye başlar. Kasaba ahalisi yaşanan cinayetlerden Dr. Caligari ve uyurgezer’i sorumlu tutmaya başlar.
Flaneur kitabevine hayranım cidden. Bastıkları her kitap mı bu kadar kaliteli olur, şaşırıyorum. Kitap zaten limitli sayıda üretilmiş. Bu açıdan zaten çok değerli. Sert kapak olması da kaliteyi daha da artırıyor. Ayrıca kuşe kağıt olması da çok iyi olmuş. Filmdeki gibi siyah beyaz tonlardan oluşan harika bir grafik roman. Kitapta diyalog vs beklemeyiniz. Ara ara bazı bölümlerde açıklamalar mevcut ancak çoğu panel sessiz siyah beyaz görsellerden oluşuyor.
Genel olarak beğendiğim bir grafik roman oldu. Zorlanmadan kısa sürede okuyabileceğinize inanıyorum. Lakin şunu da belirtmem gerekir; sessiz grafik romanlar okumayı sevmiyorsanız, size doğrudan hitap etmeyebilir.
Caligari!
Okur Takip Önerileri
Bu topraklar senin ve benim için yaratıldı.
Otobiyografi tarzı grafik roman okumayı pek sevmem ama Woody Guthrie’nin hayatına farklı bir pencereden bakmamı sağlayan bu kitabı beğendim. Bir defa Flaneur kitabevi iyi iş çıkarmış, tebrik etmek gerek. Tek hoşuma gitmeyen taraf şu oldu; sanatçının şarkılarını seslendirdiği kısımlar hep ingilizceydi, şimdi orijinal dilinde olması belki daha yerinde bir tercih olmuş da olabilir, lakin şarkının demek istediklerini bir okur olarak öğrenmek isterdim. Sağ olsun Google çeviri bu konuda yardımcı oldu ama her zaman da bu aracı kullanmak çok zahmetli oluyordu. Kitabı okurken küçük bir araştırma da yaptım. Sanatçının YouTube da en beğenilen ve sevilen şarkısı, bundan tam emin değilim, “This Land is Your Land”i dinledim. Ezgisi ve hissettirdiği nostalji hoşuma gitti. Eğer bu kitaba başlamak isterseniz hem şarkıları dinleyip hem de grafik romanı okuyabilirsiniz.
Konusu da bana sıcak, samimi ve içten geldi. Özellikle 1929 Ekonomik buhran ve sonrasında yaşanan toplumsal değişim ve gelişmeler realist bir şekilde işlenmiş. Ekonomik çöküşün yarattığı toplumsal travmalar, açlık, yoksulluk, sefalet, göç gibi kavramları sıklıkla görüyorsunuz.
Sonuç olarak beğendiğim bir grafik roman oldu. Tek sorunu baskısının tükenmiş olması, zira 777 adet üretilmiş limitli baskı. Bu açıdan kitaba erişmek hem zahmetli hem de maddi anlamda sıkıntılı. Ama benim gibi bu tarz grafik romanları okumak ve koleksiyonunuza katmak istiyorsanız yolda başınıza gelen her türlü probleme göğüs germeniz gerekir. Neyse keyifli okumalar diliyorum..
Woody Guthrie ve Toz Çanağı Baladları 
Woody Guthrie
Buick’den Korkmaya Başlasanız İyi Edersiniz !!
Bazı okurlar KİNG’in bu eserini çok sönük ve vasat bulduğunu söylüyor. Kimileri de okurken bıkkınlık oluşturacak derecede sıkıldığını kitabı yarıda bıraktığını söylüyor. Açıkçası ben her ikisine de katılmıyorum.
King ‘in diğer çarpıcı ve başarılı eserlerine kıyasla biraz zayıf kalmış olabilir. Pekala bunu kabul edebilirim ve benimle aynı noktada buluşanlar ile hemfikir olabiliriz. Ancak bu demek değildir ki Buick 8’i beğenmedim. İnanın bana, bir kez okurken zerre sıkılmadım, diyalogların akıcılığı sayesinde nehirde yüzen kütük misali aktı gitti. Kitabı bir buçuk günde okudum. Sonu da azcık şaşırtmadı değil. Neyse okumayanlar için spoiler vermeyelim.
Bir şeye daha açıklık getirelim. King bu kitabı yazmadan önce yaşadığı bir hatırasından yola çıkmış. Hatta bunu kitabın sonunda bizlere detaylı bir şekilde anlatıyor.
Kısacası, bence her kitap herkeste aynı etkiyi göstermiyor. KİNG’in daha vasat kitapları da var lakin bana kalırsa Buick 8 onlardan biri değil.
Buick 8 Stephen King
Ka: Her şeyin başladığı yer…
Keşke uzun zaman önce okusaydım diyorum Kara Ev’i. Ancak belki o günlerde bu kadar sevebilir miydim bilmiyorum. Sanırım, bazen bazı şeyleri yapma sırası kaotik bir biçimde değil de sistemleştirilmiş bir düzen içinde karşınıza çıkıyor, kim bilir biz saf ademoğlu da buna tesadüf diyoruz.
Kara Ev, Stephen King’in fantastik bir evrende geçen, uzun soluklu, muazzam bir yapıt olan Kara Kule serisi ile bu kadar iç içe geçmiş ilk kitabı desem sanırım haksız sayılmam. Peter Straub ile birlikte muhteşem bir iş çıkarmışlar. Eğer her iki yazarın da kalemine aşina iseniz hangi bölümlerde hangi usta yazarın ağırlığının olduğunu az çok tahmin edebilirsiniz.
Kara Ev, sinsice hazırlanmış kötülüğün baş mimarı, dehşetli karanlığın yer yüzündeki gölgesi, başka bir dünyaya açılan bir kapı; geçmişin derin acıları, geleceğin belirsiz suretleri üzerine inşa edilmiş umarsız, dengesiz, acımasız, gözü dönmüş, Kara Kule’ye hapsolmuş Kızıl Kralın Ter’deki karakolu…
Şu ana kadar okuduğum en iyi King kitaplarından biri demek istiyorum. Ama başka bir yazarın da katkısının olması hangisinin daha ağırlıkta olduğunu göz ardı etmemize sebep olabiliyor. Bu yüzden en iyi KİNG kitapları listeme alıp almama konusunda kararsızlık yaşıyorum. Ama her şeye rağmen KİNG severlerin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm bir eser olduğu da aşikar. Keyifli okumalar dilerim sadık okur.
Stephen King 
Kara Ev
Dört çarpı korku eşittir sonsuz dehşet!
King’in dört hikayesinden oluşan kitap sadık okurlara korku ve dehşetin kapısını ardına kadar açıyor. Hepsi de birbirinden harika dört hikaye ve elbette herbiri diğerinden tuhaf ve ürkütücü.
Ben şahsen hikayeleri çok beğendim. Okurken büyük bir heyecan ve tedirginlikle okudum. Hiçbir hikaye kesinlikle sıkıcı değildi. Hepsi de çağlayandan aşağıya akan su misali akıp gitti. Kuşku Mevsimi’nden sonra okuduğum en iyi King hikayeleri bu kitapta kesinlikle.
Peki hangi hikayeler beni daha çok etkiledi derseniz, size Gizli Pencere, Gizli Bahçe öyküsü derim. Bilmiyorum sanırım biraz psikolojik gerilim yönünün de olması ve sonunda dramatize bir final ile bitmesi beni çok şaşırttı. Elbette diğer hikayeler de çok iyiydi. Herkes kitaptaki Kütüphane Polisi adlı öyküyü tek geçer, yani genelde. Ama bana kalırsa okurlar diğer hikayelere haksızlık etmiş oluyorlar. Dediğim gibi herbiri bir diğerinden kötü olmayan öyküler. Şahsen bir kronoloji yapsaydım, sanırım şu şekilde olurdu:
1) Gizli Pencere, Gizli Bahçe
2) Umacılar
3) Kütüphane Polisi
4) Güneş Köpeği
King yine her zaman yaptığı gibi birçok eserine de göndermelerde bulunmaktan geri kalmıyor. Örneğin Kütüphane Polisi’nde Paul Sheldon’dan bahsetmesi muhteşem ince bir detaydı. Sadık okurlar ne demek istediğimi anladılar. Güneş Köpeği adlı öyküde de vahşi, acımasız ve gözü dönmüş bir yaratık olan Kujo’dan bahsetmesi öyküyü okurken sürekli gözünüzün önüne bu eseri de getirmiyor değil.
Sonuç olarak bu kitap dört harika öyküden oluşuyor. King severler mutlaka bu kitabı okusunlar. Asla pişmanlık duymayacaklarına adım gibi eminim. Hepinize keyifli okumalar sadık okurlar.
Gece Yarısını Dört Geçe Stephen King
Tarkan’dan Sonra En İyi Yerli Çizgi Roman mı?
Türk mitolojisi okuyan, seven ve araştıran biri olarak Gesar: Yokbol Başlıyor’a bayıldım.
Çizer ve yazar Bartu Bölükbaşı muhteşem bir iş çıkarmış. Marvel ve DC evreni kalitesini aratmayacak epik bir Türk mitolojik evren oluşturmuş. Bu yönüyle orijinal bir iş, Sezar’ın hakkı Sezar’a, çok başarılı bir çalışma olmuş.
Kendi kültürünüzden bir parçayı böyle çizgi romanlarda okuyunca gurur duyuyor ve mutluluk yaşıyorsunuz. Hele ki bu türden bir çizgi roman yerli bir çizerin ve yazarın elinden çıkmışsa bambaşka bir noktaya evrilerek her türlü ödülü ve takdiri sonuna kadar hak ediyor.
Çizimler inanılmaz başarılı olmuş, başta paneller arasında ufak çaplı karmaşa yaşansa da, kısa sürede adapte olup içinden çıkmak istemeyeceğiniz bir mitin tüm ihtişamını görüyor ve sekanslar arasında rahatlıkla bir uyum olduğunu fark ediyorsunuz.
Bu kozmik evreni ve Türk mitolojik öğelerinin sıklıkla kullanıldığı çizgi romanı mutlaka okuyunuz. 
Gesar: Yokbol Başlıyor 
Bartu Bölükbaşı
Sihirli bir dünyada sonuna kadar gider miydiniz?
Büyük usta Stephen King’in ülkemizde yayınlanan son kitabı Fairy Tale yani namı diğer Peri Masalı’nı nihayet bitirdim.
İlk izlenimlerim; ilk defa King, olayları bizlere aktarırken araya başka bir takım durum değerlendirmeleri yapmadan doğrudan biz sadık okurlara iletiyor ve hafızamızda inanılmaz net görsel efektlerin oluşmasına izin veriyor.
Bir kez daha King okuyunca anlıyorsunuz ki, bu adam cidden güçlü bir kaleme, mizaha ve edebi değeri yüksek bir üsluba sahip.
Ben kitabı okumaya ilk başladığımda zaten hikayenin, pardon masalın, beni içine çektiğini ve bunu yaparken de sanki kitapta geçen sihirli bir dünyanın kapılarını ben açmışçasına heyacanlı hissetmemi ve derinlerde bir yerde sessiz, gözleriniz kapalı huşu içinde iken masalın o başlangıçta tatlı, sonrasında dehşetli duyguları barındırması inanılmaz bir şeydi. Bunu bence çok az sayıda yazar yapıyor, ve şükürler olsun King onlardan, hatta en iyilerinden, biri.
Kitabın konusunu burada uzun uzadıya anlatıp sizleri sıkmak istemiyorum. Bence gerçekten güzel, akıcı, sürükleyici bir kitap. Zaten okuduğunuzda bana hak verirsiniz.
Bu arada kesinlikle kitap sanıldığı gibi çocukların okuyabileceği türden bir masal değil. Bir defa bunda hemfikir olalım, belli bir yaştan sonra okunmasının doğru olacağı kanaatindeyim.
Son olarak King’in son zamanlarda yayınlanan kitapları arasında, yani ülkemizde yayınlanan demek istiyorum zira daha birkaç kitabı dilimize henüz çevrilmiş değil, okuduğum açık ara en iyisi desem fazla mı haksızlık etmiş olurum? Neyse en azından bu da benim fikrim sonuçta.
Hepinize keyifli okumalar sadık okurlar. Ve sen sağlıklı ve çok yaş King.
Peri Masalı Stephen King
Haydi Yerli Çizgi Roman Okuyalım…
Tüm dünyada olduğu gibi maalesef bizim ülkemizde de çizgi roman denilince Amerikan DC ve Marvel evrenlerini anlatan ana akım çizgi romanlar geliyor. Özellikle süper kahraman hikayeleri çok revaçta, sanki bunların dışında herhangi konularda varlığını sürdürmeye çalışan çizgi romanların hiçbir değeri yok gibi. Tabiki de öyle değil.. Çok sayıda bağımsız çizgi roman çok daha başarılı olabiliyor, üstelik beynelmilel platformlarda muhteşem başarılara imza atıp ödüller alabiliyor. Amerikan süper kahraman çizgi romanlarının dışında da çok iyi işler çıkarıldığı gün gibi orta olmasına rağmen hala o egemenlik sarsılmış değil. Ülkemizde de maalesef benzer şeyler yapılmaya çalışılıyor, bana kalırsa her ülkenin kendine özgü kültür, miras, gelenek ve mitolojik değerlerine uygun kahramanlar oluşturulmalıdır. Böylelikle, benzersiz olur ve Amerikan süper kahraman çizgi romanlarına kafa tutabilirsiniz, ancak benzer şeyler yapmaya çalışırsanız taklitten öteye geçememiş olursunuz.
Bu yüzden ben yerli çizerleri ve onların eserlerini çok değerli buluyorum. Ama orijinal fikirlerin olması gerek. Taklitçilik değil. Elimden geldiğince yerli çizgi romanları okuyup Türk çizerlere destek vermeye çalışıyorum. Bu okumuş olduğum çizgi roman da birçok başarılı çizerin ortak bir proje üzerinde çalışarak ortaya koydukları kıymetli bir iş olmuş. Farkındalık yaratmaya çalışmışlar, bence fena bir fikir değil. Umarım yakın zamanda çok fazla yerli çizgi roman çıkar, bizler de okumaya ve yerli çizerlere destek olmaya devam ederiz. Ama dediğim gibi taklitçilik değil özgünlük olması gerekir. 
Hasat
Dünyanın Sonu...
Dizisi çıkınca çok popüler olduğu söylendi. Oysaki bir bilgisayar oyunundan neredeyse birebiri sinemaya aktarıldı. Henüz dizisini izlemedim. Bu çizgi romanı da dizinin konusunu merak ettiğim için, biraz da Walking Dead hayranı biri olarak, bu tür hikayelerden hoşlandığım için okumak istedim. Yani hem oyuna hem de dizisine çok hakim olamadığım için çizgi roman ile ilgili yerinde tespitler yapamam sağlıklı olmayacaktır. Ancak çizgi roman için şunu söyleyebilirim ki, hikayenin gelişimi ve gidişatı fena değildi ancak çok heyecan verici gelişmeler ya da kaotik olaylar yaşanmadı. Seriyi sevenler için okunabilir. 
The Last of Us: American Dreams
Fen Dersinde Mutlaka Okutulması Gereken Kitap
Eğer ki bu kitap benim çocukluğumda çıkmış ve ben de bunu o zamandan okumuş olsaydım, eminim ki hayatım ve tercihlerim bambaşka bir yönde olacaktı.
Nasıl ve nereden başlasam inanın bilemiyorum. O kadar harika bir kitap ki, şu ana kadar okuduğum en bilgilendirici, en faydalı, en anlamlı grafik roman kesinlikle. İnsan anatomisini bu kadar basit ve anlaşılır anlatan, her kesime hitap eden harika ve akıcı dili olan başka bir grafik roman, ya da bırakın grafik romanı, başka bir ikinci kitap var mı inanın emin değilim.
Hani sosyal mecralarda o çok klişe bir niş vardır ya; Mutlaka okunması gereken 10 kitap, Ölmeden önce okunması gereken 5 kitap vs vs. İşte bu grafik roman kesinlikle bu başlıklar altında değerlendirilebilir. Mutlaka okutmamız gerekiyor, özellikle çocuklara. Eminim Fen Bilimler ve Biyoloji gibi derslerde çok daha başarılı olacaklar, hatta bu alanlara ilgi duyacaklardır. Ee, haydi o zaman ne bekliyorsunuz? Bir an önce kolları sıvayın ve bu grafik romanı önce siz okuyun, sonra çocuklarınıza okutun.
İnsan Vücudu Tiyatrosu
Ya O Ölmeseydi?
İkinci dünya savaşı ile ilgili çok şey duymuşsunuzdur. Kimileri gözlerin bile inkar edemeyeceği hakikat iken birçoğu da akıl sınırlarını zorlayacak kadar hayal ürünüdür.
İkinci cihan harbinde yaşananlar yakın geçmişimizin trajik olaylarına sahip olmuştur. Bu da birçok farklı okur kitlesinin merakını cezbediyor. Okuduğum grafik roman elbette ikinci cihan harbini bizlere farklı bir perspektiften sunuyor. Aslına bakarsanız, tarihi bir grafik roman değil elbette. Birçok şey tarihi detaylara sahip olmakla beraber çoğu kurgudan ibaret.
İlk defa dünya savaşı ile ilgili bir grafik roman okudum. Değişik bir tecrübe oldu benim için. Grafik roman, özellikle Hitler Almanya’sı üzerine ağırlık vermiş, en azından bu başlangıç cildinde öyle. O yüzden çok sayıda Almanca kelimeye maruz kalıyorsunuz. Hatta birçok yerde ipin ucunu kaçırdığımı düşünüyorum, zira daha önce hiç Almanca kelimler ile karşılaşmadım, bu da beni yordu. Niçin bunu söylüyorum? Çünkü bu Almanca unvanlar veya diğer kelimler çok karmaşıklaşabiliyor. Neyse en azından ben böyle tuhaf bir durum yaşadım.
Grafik romanın konusuna gelirsek; başta dediğim gibi bana çok ilginç geldi. Savaş görselleri, tayyarelerin manevraları, patlayan bombalar, Nazi zulmü vs bence okuru tatmin edecek türden. Olaylar gerçek dünya savaşından sonrasına odaklanmış. 1946’da Hitler’in yaralı olarak kurtulduğunu düşünün. İşte olaylar bunun seyrinde devam ediyor.
Grafik roman ebatları diğer normal çizgi romanlara göre büyük. 1. Hamur baskıya sahip, bu yüzden kuşe kağıttan sonra en tatmin edici baskı. 
Wunderwaffen - Cilt 1
Çizgi Roman Dünyasına Felsefi Bir Bakış
Geçmişten günümüze değin çizgi romanın uzun bir yol katettiği serüveni teknik açıdan analiz eden, çizgi roman dünyasına ön yargılı bakış açısını irdelemeye ve eleştirmeye kafa yoran, çizgi romanı daha derin bir yere koyup işin biraz da felsefisini yapmaya, anlamlandırmaya ve hatta anlamaya çalışan, çizgi roman severlerin bu tür tarz mecraları okurken yüzeysel ve basitleşmiş hatta alışageldiğimiz sıradanlıkla ele alınmaması gerektiğini dolaylı veya doğrudan iletilerle bizlere anlatmaya çalışan bir eser olan “çizgi romanı anlamak” başlı başına bu konuda ders kitabı veya tez niteliğinde.
Daha basit bir şekilde anlatmak gerekirse, şahsen ben bu kitabı okuduktan sonra çizgi romanlara daha farklı bir açıdan bakmaya başlamakla beraber bir sonraki okuyacağım çizgi romanları nasıl okumam gerektiği konusunda bana yol gösterici olacağından hiç şüphem yok. Zira bugüne dek çizgi roman ile ilgili çok şey bildiğinizi düşünüyor ve bundan gurur duyuyor iseniz henüz bu kitabı okumamışsınız demektir. Şahsen çizgi roman ile alakalı çok şey öğrendim. Misal; panellerin ne anlama geldiğini, paneller arasındaki olukların işlevlerini; sekans, kesim payı, pasaj, zip şeritleri gibi onlarca çizgi romana has terimleri öğrenmiş oldum. Bana kalırsa çizgi roman okumayı seviyor iseniz bu kitap size çok şey katacaktır. 
Çizgi Romanı Anlamak 
Scott McCloud
