Bana soracaksın: leylaklar nerde?
Nerde gelinciklerle örtülü metafizik?
Nerde suskular ve kuşlarla dolu kelimeleri Damıtan yağmur?
Anlatayım başıma gelenleri:
Madrit’in bir mahallesinde yaşıyordum
Çanlarla, ağaçlarla, saatlerle
Uzaklara bakınca ordan
Kocaman, deri bir okyanus gibi
Kastil’in kuru yüzü görünürdü
Evimin adı «Çiçekler Eviydi
Hayatta olacak kadar şanslıysak eğer, neler yaşarsak yaşayalım, günün her anının mucizesine şükretmemiz gerektiğine ben hala inanıyorum. Tanrı'ya ve evrene ve her zaman hak etmesek bile daha iyi bir yarına inanmalıyız.
Bir paslı kutuya koydular yüreğimi
Oysa ben yüreğimi hep avuçlarımda taşırdım
-ki şimdi; bir kızıl mıhtır
avuçlarımdaki-
Kimsenin gölgesine denk düşmezdi, şaşardım
Sıyıra sıyıra soydular gölgemi
-ki gölgem; sırtımda çarmıhtır
Usûl buydu, duymadığım usûllerden biri
Göğün yedi kat altıydı, geceydi
Vuruldum, vuruluşum; fâili meçhûllerden biri
Başıma iki kurşun sıkıldı sessizce
Cesedim pıtıraklı bir çukura atıldı, gizlice
Namâzımı yer altında ifritler kıldı
-ki ifrit namâzı; salâsız, istikametsizdir-
Yerin yedi kat altıydı, geceydi
-ki gece;
bir kurşun kadar merhametsizdir..
(Ahmet Tezcan - Ve İz Kateltüm Nefsen)
Kızıl bir göğün altında mavi bir beniz arıyorum
yüzünü güneye dönmüş bir kuzey yıldızı gibiyim
bir doğumun sancısıyla çalkalanır düşüm
düşümün çalkantılı sularında gemiler yüzdürürüm
Tülanilerle yatıp gemiler doğruyorum
İskeletimi omurga sacına yükledim
Merkez sancısından su alıyor gemilerim
okyanuslarla yamıyorum
suyu suyla artık kanı kendi kanımla yıkar oldum
hangi yöne çevirsem rotamı önüme çıkar oldu varlığın
kuşatma nedir bildim
kuşatmalardan kendimi yararak çıkıyorum
Ve şimdi milyon parçayım
Tam da olması gereken sayıdayım
Ne bir eksik ne bir fazlayım
Kızıl bir göğün ne kadar yıldızı varsa o kadarım
en hoyrat en hırçın en gerçek en yırtıcı en derin en öfkeli parçamı al
zihninin çeperlerinde sakla
sana yıldızlardan zihin çeperleri örüyorum
artık saklanmak istiyorum
İki kişilik ceplerine
kendime fazla uluortayım fazla görünürüm
Merkez yalnızlıklardan su alıyor düşlerim
Kendimi seninle yamıyorum
Ama her şeyden sonra gökyüzü kızıla dönüp tehditler savurduğunda bile, hayatta olacak kadar şanslıysak eğer neler yaşarsak yaşayalım, günün her anının mucizesine şükretmemiz gerektiğine ben hâlâ inanıyorum. Tanrı’ya ve evrene ve her zaman hakketmesek bile iyi bir yarına inanmalıyız.
O saklanmıyordu. İtalya’daki Nazi gücünün merkezinde bir casustu o. İçi ürperdi ve ilk kez casus olmanın, çocukken oynadıkları oyunlardaki gibi bir ispiyoncu değil, bir askerî eylem olarak casus olmanın ne demek olduğunu düşündü.
(( EFTELYA))
-ak denizi cebinde taşıyan güneşin kızına-
Dik yamaçları koyu bir yeşille süsleyen kızıl çam ormanlarının oratasındaki patikadan aşağı doğru indikçe, çam ağaçlarının heybetli duruşunun yerini rengarenk çiçekleriyle kısa bodur ağaçların almaya başladığı bir anda denizin ve göğün mavisini kuçaklamış küçük bir kasaba görünüyordu.
"Bu kadar mı? Nefes alamamak acı verir mi? Bir keresinde Rapallo sahilinde gördüğü can çekişen balığı, ağzının ve solungaçlarının nasıl su aradığını, her hareketinin bir öncekinden daha küçük olduğunu ve en sonunda durduğunu hatırladı. Biz de mi öleceğiz? Balık gibi mi?"
Genç ve âşık olmak. Savaşın ortasında böyle bir şeyin olabilmesi harika değil mi? Şahit olduğumuz bunca vahşete rağmen hayatın özünde iyilik olduğunun kanıtı gibi.