Mason Locaları,İllüminati ve Klaus Schmidt'in Faili Meçhul Ölümü
Selam dostlar.Bugün daha önce hiçbir haber kaynağında yayınlanmayan,ölümü ve sonrasında olanlar sanki çok normalmiş gibi kabul edilen Klaus Schmidt hakkında konuşacağız.
Schmidt biliyorsunuz arkeolog ve Göbeklitepe kazıları sırasında Almanya'ya gidiyor.Ve gittiğinde evinde kalp krizi geçirip ölüyor güya.
Ölümüne kalp krizi denilerek geçilen
Avrupa yolculuğumun sonu beni, başladığım yere, Türkiye'ye ve gördüğüm en muhteşem arkeolojik alana götürecekti. Türkiye'nin güneydoğusuna doğru, Suriye sınırının yaklaşık 50 km kuzeyinde kalan, Şanlıurfa kentine gittim. Dicle ve Fırat Nehri arasında, Mezopotamya'daydım. Urfa'da, yamaçlardaki Roma kalıntıları etrafında kümelenmiş modern yapılar vardı ama ben çok da antik arkeolojinin peşindeydim.
Urfa'nın batısına yaklaşık 1 saat yolculuk yaptım, sonra ana yoldan sapıp kayalık bir vadi içinden geçip kireç taşı bir bayırda son bulan tozlu bir patikaya saptım. Nihayet, patikanın sonunda kendimi bir kulübe ve boş bir çadırın olduğu konik bir tepenin yamacında buldum. Tepeye doğru yürürken, Alman arkeolog Klaus Schmidt benimle yolun orasında buluştu.
"Bu tepe doğanın eseri değil" diye açıkladı Klaus, biz yürürken. "Bu, taş çağı yapılarının yıkıntıları tarafından yaratılmış insan yapımı bir höyük. Doğal kireçtaşı platosunun yaklaşık 15 metreye yukarısına kadar erişmektedir. Bu bölgeyi ilk gördüğümde şüphelenmiştim: hiçbir doğa gücü bu yerde böyle bir toprak yığını meydana getiremezdi."
Benim gibi Eski Çağ Tarihi araştırmacısı ve meraklısı olan biri için paha biçilemez olan bu eser İnsanlık tarihinin en eski ve önemli yapısı olan GöbekliTepe de ilk kazıları başlatan incelemesini yaptığımız eserin yazarıdır Bu sayede eser benim için daha da kıymetli hale gelmiştir
Henüz çanak çömlek yapma, fırınlama kültür ve tekniğinden çok
uzak olunduğu bir dönemde, bütün bunların, çok farklı bölgelerde
yaşayan insanlan yakından ilgilendimıiş olması dikkat çekicidir. Göbekli Tepe'ye adım atmadan önce, M.Ö. 10. binde atalarımızın ulaştığı gelişmiş ve bileşik bir kültür basamağıyla karşı karşıya olduğumu-za kendimizi alıştırmalıyız. Bu arka planla, o zamanlar Göbekli Tepe'de neler olup bittiğini anlamak daha kolay olacaktır
Son derece bilimsel bir doktora tezi. Din arkeolojisi alanında piyasadaki ilk kitap. Göbekli Tepe Şanlıurfa ilinin 18 km kuzeydoğusunda bulunan ve tarihte bilinen ilk ibadet merkezidir. Tarihi ise 11 bin 600 yıla kadar gitmektedir. Göbekli Tepe'deki tapınım kültü, "Neolitik Din" olarak değerlendirilmekte. Tam da bu neolitik çağda
Yaklaşık 12.000 yıl önce, Fırat ve Dicle Nehirleri arasında kalan bölgede, insanlık tarihinin en önemli değişimlerinden biri yaşanmaktaydı. İnsanoğlu avcı-toplayıcı bir yaşam tarzından, yerleşik hayata, çiftçi-üretici düzene geçmek üzereydi.
Göbeklitepe'yi insanlık tarihine kazandıran Prof. Dr. Klaus Schmidt
11 Aralık 1953, Feuchtwangen, Almanya
20 Temmuz 2014, Almanya
*
Bu ülke kimin değerini bildi ki.! Adamı bir de hırsız çıkardılar, hırsızlıktan hiç anlamayanlar.!
W. Luckert bu kitapta din ve etnografya alanlarında yürüttüğü araştırmalan temel alan özgün şahsi yorumunu sunmaktadır. Göbekli Tepe'deki T şeklindeki dikilitaşlann (T-Pfeiler) anlamı konusundaki düşüncelerini tereddütsüz (nicht durchgöngig) paylaşamadığımı gizlemeyeceğim. Ancak bu Önsöz'de böyle noktalar "dar görüşlü esnaf" bakış açısıyla yorumlanmayacak (soll rıicht mit Krömerseele geurteilt werden), bir bütün olarak sonuç üzerinde etkili olmayacak ayrıntılar tek tek incelenmeyecektir. Yazarın bu esere birkaç satırlık bir girişle katkıda bulunma davetini memnuniyetle kabul ettim.
Yazılan diğer incelemeleri gördükten sonra kendi fikrimi belirtme gereği duydum. Ben şahsen kitabı beğendim. Bir tık ağır olmasına rağmen sonuna kadar okudum. Kitabı alırken daha net bir fikir sunacağını düşünmüştüm ama MÖ. 11.500 tarihinde inşa edilmiş bir yapı hakkında en fazla ne kadar kesin fikir belirtebiliriz ki? Yani bırakın açıklayıcı
Bir ziyaret yerinin varlığını açıkça belli eden tepenin zirvesindeki ağaca bakıyoruz. Göbekli Tepe'yi bulduğumuzdan emindik. Daha uzaktan bakıldığında bile, buranın şimdiye
kadar bilinen yerlerle karşılaştırılamayacak bir yer olduğu belli oluyordu. Platonun en yüksek noktasında yükselen Göbekli Tepe, sanki bu
çevreye ait değilmiş gibi göze batıyordu.
Sayfa 20 - Arkeoloji ve Sanat YayınlarıKitabı okudu