Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
Hep merak ettiğim, mutlaka okumam gerek, dediğim bir kitaptı. Merakımı giderdim ve boşa olmadığını söyleyebilirim.
Marquez, beğenerek okuduğum bir yazar. Okuyup bitirdiğim hiç bir kitabından pişmanlık duymadım, tıpkı bunun gibi.
Gençlik yıllarında filizlenen ama hayatın önlerine çıkardığı aksilikler sonucu yarım kalan aşklarını yarım yüzyılı geçkin bir süre sonra yeniden bir araya gelerek tamamlayan, aşıkları anlatıyor.
Etkili bir anlatım. Olayların akışı, konu geçişleri o kadar ustaca yapılmış ki sıkılmadan bitirebileceğiniz bir kitap.
Keyifli okumalar.
Bekleyin, az kaldı.. Delirmedik henüz!
İşin gücün yok, gittin bu kitabı pandemide okudun değil mi? Allah da seni bildiği gibi yapsın gerçekten. Bir bu bir de Veba zaten insanı derbeder yapıyor. E hani millet de bizim gibi dönemlerden geçmiş. İyi kötü atlatılmış bi yerden sonra bitmiş diye de düşünebilirsiniz tabi de mevzu bundan bi tık daha fazlası gibi gözüküyor Sevgili Kardeşlerim. (Hala Otomatik Portakal okumadıysan da oku.) E bu denli geniş perspektiften baktığım incelememe Kolera Günlerinde Aşk ile devam etsem daha iyi. Ya işte işbu ya insanlar aşık oluyor zor gücün ama ortada salgın var. Sevgi dediğin şey her zorluğu aşar filan ama işte mesafelerin de önemi var. Zorluklarla bindiğimiz bir gemide hayatımızın sonuna doğru biz de yelken açarız, tabii iyi ve umutlu bir yolculuk olsun bizimki. Salgın bayraklarını artık indirin, çekin ülkemizden gölgesini!
En güzel aşk zor olandır!
Gabriel Garcia Marquez 'in ilk okuduğum kitabı olarak hayatıma girdi. Beklentilerim muhteşem bir aşkın anlatılmasına, zorluklara göğüs germeye saatlerimi harcamaktı. Beklediğim gibi miydi? Hayır. Ama bu kitabı beğenmediğim anlamına gelmez. Aksine severek okuduğum bir yapıttı.
Hayal kırıklıklarım ise başkahramanlarımız Florentino ve Fermina'ya dair. Yarım asırlık bir aşk değildi onlarınki. Florentino'nun aşkına dair Fermina'yı kalbinde sakladığına değil aklında sakladığına inanıyorum. Fermina'nın durumu da aynı aslında. Aşk değil küçük mutlulukları aşk sanmak bir nevi.
Aşkın kolay vazgeçilecek, yerine bir başkasını koyarak yaşam sürdürülecek olduğuna asla katılmıyorum. Fermina'nın iyisiyle kötüsüyle süregelen evliliğiyle, Florentino'nun başka kadınlarla mutluluğu anlatılmış. Hikayenin başı sonu aşkları ama yılları asla birbirlerine ait değildi.
Bu kitaptan çıkabilecek konu büyük aşkların varlığı değil, aşk diye bir şey yok oldu maalesef. İçimde aşka dair ufacık bir umut vardı onu da kaybettik. Çok üzgünüm.
Ama yazara gelince anlatımı, üslubu, betimlemeleri, açıklamaları gerçekten takdire değerdi. Odaklanmadan okunacak bir kitap asla değil. Ama başından saatlerce kalkmadan da okunabilecek bir kitap. Yazar olarak çok beğendim. Ama aşka inanmıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar!
Bu romanda Marquez uzun soluklu bir aşkı anlatıyor.Daha çok erkeğin gözünden anlatılan bu aşk -biraz da kolera hastalığıyla özdeşleştirilerek- elli yıl kadar sürüyor .Konusu Türk filmlerindeki kavuşamayan aşıklara da benziyor.Ama burda farklı olan ;kahramanımız küçük yaşta görür görmez vurulduğu aşkına kavuşmayı sabırla beklerken, yüzlerce kadınla da cinsel deneyim yaşamayı ihmal etmiyor.Kitabı okurken toplumsal önyargılarımdan istesem de sıyrılamadığımı ve erkek kahramanı yargıladığımı farkettim.Yaşı yetmiş civarında olmasına rağmen genç bir kızla beraber olduğunda sempatim bitiverdi.Eşimse adamın sabırla beklemesine hayran oldu.Bana "Ben de seni beklerdim" deyince bu kitap en sevdiklerim arasına girdi.Şaka bir yana konusu sürükleyici gibi görünse de ağır bir anlatımı var.3-4 saat sakin ve huzurlu bir ortamda bulunma imkanınız varsa,o zaman okuyun derim.Öyle olunca kitabın içine girmek ve hakettiği şekilde okuyabilmek mümkün oluyor.Kitabı bitirdiğimde aşkın tensel değil tinsel bir duygu olduğu inancım pekişti.
"aldat ama bağlı kal."
aşk,sevgi, ihanet. yazar bu kavramları o kadar güzel bir şekilde ortaya koymuş ki bariz bir şekilde ben hissettim. özellikle sevmek ve aşık olmanın birbirinden tamamen farklı olduğunu öğrendim. gerçek sevgiyi ama bunun yanında farklı isteklerin de olabileceğini anladım. yazarın o güzel ve uzun cümleleri beni mest etti. konusu farklı ve güzel olmakla beraber elimde biraz süründürdüğüm bir kitaptı benim için. vakit ayırarak sakince okunmalı. kendinizden bir parça bulacağınıza eminim.
"insanın, onca yıl, onca hırgür, onca sıkıntı arasında nasıl böylesine mutlu olabildiği inanılmaz bir şey, Allah kahretsin, bütün bunların aşk olup olmadığını bile bilmeden."
Bu incelemenin aynısını instagramdaki kitap bloğumda da yaptım bakabilirsiniz.
Tam 53 yıl, 7 ay, 11 gündür seviyordu Fermina'yı sevgili Florentino.
Allah'ım sonunda bitti dediğim bir kitap oldu. Yazar kitapta aşk, şehvet, bekleyişi konu edinirken aynı zamanda felsefik bir yön çizer. Dolambaçlı yollardan götürür yazar sizi, aman Allahım nerden geldim bu konuya diye şaşırmamak için kitabı sessiz bir ortamda sakince okuyun.
Bana gelince çok sıkıldım okumaktan, hele benim gibi aşkın varlığına inanıp sonrasında hayal kırıklığı yaşayıp bunun ötesinde aşka olan inancını yitirmiş biriyseniz.
Doğrusu buram buram aşk kokan bir kitap. Aşka inanmıyor ve aşk kitaplarını okumayı sevmiyorsanız bulaşmayın derim.
Veba
Absürdizmin öncülerinden olup, bunu kabul etmeyen Nobel Ödüllü ilk Afrikalı yazar olan Albert Camus, araba kazasıyla ölüm şeklini saçma olarak nitelendirmiş ve 46 yaşındayken bu saçmalık başına gelmiştir. Anlamsız gördüğü hayatı, yine de anlamlı bir şekilde yaşamakta bir sakınca görmemiştir. Albert Camus’yü yazmaya ölümünden başlamak, Onun
Kitap zaman zaman ağır gelse de, anlatımı oldukça iyi. Büyük çoğunluk tabi ki hastalık üzerine ama bütün olumsuzluklara, kayıplara ve umutsuzluklara rağmen küçücük bir umut ışığıyla hayatta kalabilme yeteneğini çok güzel anlatmış.
Okuduğum ikinci Marquez kitabı. İlki Kırmızı Pazartesi’ydi.İncecik bir kitaptı Kolera Günlerinde Aşk’a göre. Nicelik olarak daha hacimli bir roman olmasına rağmen benim nezdimde Kırmızı Pazartesi’yi geçemedi. Güzel bir çeviriyle Can yayınları basımını okudum, sade temiz bir çalışma yapılmış. Başkahraman Florentino Ariza’nın aşkı Fermina Daza’yı 53 yıl 7 ay 11 gün bekleyişini anlatan roman. Bir çırpıda okudum ama beni alıp uzaklara götürmedi hikaye. Tam tersine bir an önce bitirip diğer kitaplara geçmek için olabildiğince çabuk okumaya çalıştım. Belki de böyle derin santimantal romanlar artık ilgimi çekmediğinde beğenmedim romanı. 53 yıl bir kadını beklemiş adamın o süre zarfında sayısız kadınla beraber olması ve onlarla birlikteyken bile Fermina Daza’yı düşünmesi mi sadık bir aşk bilemedim. Aynı şekilde nedensiz bir şekilde Florentino Ariza’yı terk edip bir başkasıyla evlenen Fermina Daza’nın eşi öldüğünden sonra yıllardır onu bekleyen aşığına geri dönmesi mi sadık bir aşk onu da bilemedim. Aşırı cinsellik yüklü sayfalar arasında pedofili denecek bir -sözde aşk- aştan bahsedilmesi de romanı benim gözümde aşağı çekti. Büyük bir hevesle başlayıp da bu kadar hayal kırıklığına uğradığım başka bir roman yok herhalde.
1664-1665 yılı arasında Londra'yı etkisi altına alan büyük veba salgınını anlatan Robinson Crusoe eseriyle ünlenen Daniel Defoe'nin muhteşem anlatımıyla yazılan bir eser. Birkaç zamandır tarih boyunca insanları etkileyen salgınlara merak sardığım için önce "veba" romanını ardından bu kitabı okumuş bulundum. Gerçi daha önce "Kolera
