Bu kitap benim doğum günü hediyemdi. Farkında olmadan Virginia Woolfun 139. yaş gününde okumaya başlamış olmam da çok tatlı bir tesadüf bence.
Bu kitapta fark ettiğim şey yüzyıllar önce kadınların yaşadığı dramların yalnızca biçim değiştirerek devam ediyor oluşu oldu. -Belki de yaşadığım coğrafya bunu diğer coğrafyalara göre bir kaç kat daha fazla hissetmeme sebep oluyor, emin değilim.- Muhtemelen yazar da günümüzde yaşıyor olsaydı kadınlar hakkında yaklaşık olarak benzer eleştirileri yazıyor olurdu. Kitapta anlatılanlardan çok bu gerçeğe üzüldüm elimde olmadan. Bilindik ve sıradanlaşmış(!) bir konuya değiniyor gibi görünen ama aslında cinsiyet ayrımını ve temelde buna sebep olan zihniyetleri eleştiren/gereksizliğini vurgulayan harika bir kitaptı.
“Gerçekten erkeklerin işleriyle kadınlarınki arasında bir fark yok mu?"
"Hayır, iş bölümü için fazla mekanik bir temel değil mi bu? İnsan işini ilgisine, yeteneğine, gücüne göre seçer. Cinsiyetin bununla ne ilgisi var?”
'' Bilimin ve düşüncenin cisiyeti yoktur. İnsan, yaratılış olarak cinsiyetlere ayrılır ama söz konusu düşünce olduğunda bu ayrımın bir hükmü yoktur. İnsanlık tarihi boyunca geriye baktığımızda düşünce tarihinde erkek egemenliğinin hakim olması, diğer cinsin bu kategoriye neredeyse hiç girememesi, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez; sadece, imkanların bir diğerine daha fazla sunulduğunu, tüm inançların erkek merkezli olduğunu ve yerine göre Tanrı sözü diyerek kadınların gerek düşünce gerekse toplumsal alanlardan soyutlandığını gösterir. ''
"Gerçekten erkeklerin işleriyle kadınlarınki arasında bir fark yok mu?"
"Hayır, iş bölümü için fazla mekanik bir temel değil mi bu? İnsan işini ilgisine, yeteneğine, gücüne göre seçer - cinsiyetin bununla ne ilgisi var?"