Canım öylesine rakı istiyordu ki… Efkarımdan mı? Değil elbet. Akşamcılığımdan deseniz, hiç değil. Sadece çayı, beyaz peyniri, kavunu, marul salatasını, bir tanıdığını görmeyi, arada bir ille de ister ya insan, canım öylesine rakı istiyordu…
Hiç aşık oldunuz mu?(…) Bazen Selma’ya karşı içimde uyanan müthiş kinin, beni ondan uzaklaştıran kinin, aşk olduğunu biliyorum. Son tahlilinde, sevgim onu kendimde veya kendimi onda yok etme özleyişleriyle karışıyor.
Ben ümit kelimesinin aynı zamanda korku ifade ettiğini düşünürüm. Çünkü ümit, olması ve olmaması ihtimali olan bir şeyin olacağını farz etmektir. Fakat böyle bir farazi, o şeyin olmaması korkusu devam ettikçe mümkündür ve o korku nispetinde kuvvetlidir.
İyi insanlar! Gücü ve bilgeliğiyle dünyanın en büyük en ünlü şehrinde yaşayan Atinalılar!
Paraya, üne ve şerefe bu denli önem verirken ruhsal gelişime, bilgeliğe ve akla önem vermemeniz utanç verici değil mi?
Yargıçlar Heyeti!
Kendimden çok sizi düşünüyorum.
Tanrının bir hediyesi olarak bana karşı bir günah işlememelisiniz.
Beni öldürürseniz, benim gibi bir başkasıyla karşılaşamayacaksınız!
Hem büyük hem de cins bir at düşünün. İşte devlet, böyle büyüklüğünden olayı ağır ve dürtülmek isteyen bir ata benzer. Bense bu atı yerinden oynatmak için tanrının gönderdiği at sineğiyim. Her gün her yerde sizi kovalıyor, ikna ediyor ve peşinizi bırakmıyorum. Beni öldürürseniz yerime yenisini koyamazsınız!
Bahtiyar olmaya alışmamış insanların, her saadetin arkasında pusu kuran talihlerin bir suikastinden ürkmelerine benzeyen sebepsiz bir korku içinde, sevincini frenliyordu.