Zorla terbiye yöntemiyle, yasalara uyan vatandaşlar elde edilebilir. Fakat onlar bunu yasalara saygı duydukları için değil, korku veya alışkanlıktan dolayı yaparlar. Bu insanların iç dünyaları tamamen ölü olabilir, duygu kaynakları tamamen kurumuş olabilir, buna rağmen yasaları çiğnemezler çünkü buna alıştırılmışlardır. Ahlâken içi boşalmış “düzgün vatandaşlar” ve özleri itibarıyla iyi ve ince ruhlu suçluları işleyen hikâyeler, edebiyatın bitmez tükenmez ilham kaynaklarıdır. İnsani ve ilahi olmak üzere iki türlü adalet de buradan gelir.
toplumu birden değiştirmek mümkün
olmadığı gibi onun kurumlarını da bir çırpıda silip
atamazsınız. Müesseselerde yenilik yapmak mümkündür. Ama bu, firçayla resim yapmaya benzemez.Yenilenme, "eski"den çıkarılan ipuçlarının uzatılması, geliştirilmesi ve beslenmesiyle, yeniden yorumlanmasıyla olur. Yoksa kökten geçmişin inkârı, müessesenin oturacağı tabanı berhava eder. Muallâkta
demektir o kurum. Duba üzerindedir, denizde sallanıp duracaktır. Dubalar hızla çürüyecek, o müessesede yikilıp gidecektir.
Görülüyor ki muallim, bizim bütün ruh yapımızın sanatkarıdır. Böyle olunca da ondaki sakatlıkların hepsinden mesuldür. Eger bir cemiyette alşveris pazarlıkla yapılıyorsa çocuklar birbirlerini yumrukluyor, herbiri birer baba olan
büyükler birbirlerinden rüşvet alıyorsa, inananlarn imanına inanmayanlar saldıryor ve inananlar da birbirlerinden intikam alıyorlarsa, eğer fazilet tarih kitaplarıda bir efsane diye okunuyor ve ancak en büyük lokmayı kazanmasını bilen insan yüceltiliyorsa, mazlumları yanıda onlarm
gözyaşlarını kurulayan da bulunmadığı halde zâlimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorlarsa...
Eğer zekâlar, sömürecek malikâne olarak, kalplerden başka saha bulamamışlarsa ve ilim insanlğı bir insan halinde tutup
Kaldıracak yerde dostları birbirlerine düşman yapacak bir karakter kazanmışsa..
Eğer çocuklar, büyüklerden daha kurnaz, yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı haline gelmişlerse...
Orada muallim vazifesini yapmamıştır. Orada muallim yok demektir. Ve o diyarda muallimlik iflas etmiştir.
Eser üç bölümden oluşuyor. Değerli yazarımız ilk bölümde bir eğitmen olarak kendi çıktığı yolculuğu anlatıyor. Bu yolculuğunda ona katkı sağlayan herkese değinmeyi ihmal etmiyor. Bir insanın hayat yolunda ailesinden sonra gelen öğretmenleri, eğitim sistemini hem eleştiriyor hem de gerekli olan yerlerde övmeyi ihmal etmiyor. Bir insanın eğitiminin aile ile başlayıp, yaş ilerledikçe kendi yolculuğunun nasıl olması gerektiğine, filozoflardan, din adamlarından asırlardır insana yol gösteren her düşünürlerden örnekler vererek kitabını zenginleştirmeyi başarıyor...
Bu kitabı okurken kendinizi bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Demlenen çayın kokusunu, büyüklerin dizlerinin dibinde oturup verdikleri nasihatleri dinlerken sobada çıtırdayan odunun sesini duyuyorsunuz. Öğretmenlerinizi ise kesinlikle hatırlamanızı sağlıyor...
Eğitim hayatında ki yanlışlıkların, aile fertlerinin çocukları ile iletişim kuramamalarının, kısacası bir çocuğun birey olma yolunda ilerlerken neler ile karşı karşıya kaldığını bir eğitmenin gözünden okumak beni çok uzaklara götürdü...
Yazım dili net ve anlaşılır olan bu eseri herkesin okumasını tavsiye ederim. Zira kendinize rastlayacağınıza emin olabilirsiniz...