Erzurum’un bir de ramazanı, iftarı, teravih'i vardır ki tadından yenmez. Ulu Cami’de Lalapaşa’ da kılınan teravihleri hatırladıkça burnumun direği sızlar, hayali cihan değer.(ezanı beklerken isimli öyküden)
Bir dostum anlatmıştı:
"Daha şehre girmeden, Aşkale'de yattığım hanın kahvesinde, esirlikten yeni dönen yanık yüzlü, tek kollu bir biçare bana, giderken bıraktığı oğlu, karısı ve anasından hiçbirini, hattâ evinin yerini bile bulamadığı için, girdiği günün akşamında şehri terkettiğini söyledi.
-'Peki şimdi nereye gidiyorsun?' diye sordum.
Bir müddet düşündü. Yüzü alt üst olmuştu. Nihayet:
-Efendi, dedi; nereye gittiğimi ne sorarsın? Geldiğim yeri sana söyledim, yetmez mi?
Doğru söylüyordu. Geldiği yeri öğrenmiştim".
Ölüm bu kadar yakından kokladığı insanların peşini kolay kolay bırakmıyordu. Er geç bir tarafta karşılarına çıkıyor, sofrasını açıyor, "Buyurun!" diyordu. Başka bir şey yapamadığı için sadece hatırlatıyordu.