Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı olan Orhan Gazi, memleketin hududu, genişleyince nereyi pâyitaht yapacağını vezirleriyle istişare etti. Onlardan bazıları dediler ki:
“Padişahım, öyle bir şehirde mekân tutmalısınız ki o şehirde hem kazanç kolay olsun hem de insanları kendisine cezbetsin. Bu ise ancak ziraat, ticaret ve sanatkârlarla olur. Bursa, bu şartlara uygundur. Etrafı hep bahçe ve tarlalarla dolu, suyu bol bir memlekettir. Çiftçiler her ne ekseler, beklediklerinden fazla mahsul alırlar. Mağrip’ten Horasan’a kadar birçok tüccar buraya gelip ticaret yapar. Çarşısında her çeşit eşya bulunur, sanatkârlar her türlü meslekleri icrâ ederler. Sıcak günlerde soğuk suları ve soğuk günlerde sıcak kaplıcaları vardır.”
Bunlar gibi daha birçok güzel vasıflarını saydılar. Bunun üzerine Orhan Gazi, fethettiği Bursa’yı pâyitaht yaptı. Birçok câmi, medrese ve halkın ihtiyaç duyacağı çarşı, bedesten, dârüşşifâ vesâir bina inşa ettirdi. Dervişler için tekkeler yaptırdı. Bursa’yı maddeten ve manen mamur bir hâle getirdi.
Bursa’yı pâyitaht edindiği sene Orhan Gazi’nin oğlu Şehzâde Murad dünyaya geldiğinden Bursa’nın bir ismi de Sultan Murad’ın unvanı olan Hüdâvendigâr olmuştur. Bursa şehri tarihte, “Vilâyet-i Hüdâvendigâr, Gazi Hüdâvendigâr” isimleriyle de bilinmiştir.