Kitap kulübünün bir başka seçimi de Doppler oldu; tanıtılırken "bir nevi Mandıra Filozofu" demişlerdi. Lâfı güzaf. Zira Doppler'in bir çok noktada çelişkileri var.
Bisikletten düşmesi ile başlayan hikayede bir anda ormanı sevmesi, ormanda yaşama sevdasının oluşmasını kabullensek de "başarısızlığı sürekli olarak övmesi" içi boş bir övgü. Başarı yada başarısızlık nedir peki? Ormana gidip, tek başına yaşamaya çalışmak başarı değil midir mesela? İstediğini başarmak.
Ormanda "bu orman kimsenin değil; orman bana, ben de ona birşeyler vereceğim. Hiçbir şey satılık değil" diyor ve kitabın çoğu yerinde takas ekonomisinden bahsediyor ama yeri geliyor hırsızlık yapıyor. Bu görüşteyken hırsızlık yerine, baltasını yada çikolatasını çaldığı evlere, karşılık olarak birşey bırakmasını beklerdim. Ama yaptığı tek şey hırsızlıktı.
Ayrıca eşinden bahsettiği bir kısım vardı ki; eşinin tek gereksinimini sürekli övündüğü o koca organıymış gibi... Bu kadar sığ ve basit bir düşünce. 3-5 ay öncesine kadar eşiyle 3.çocugun tohumunu atarken, babasının ölümü sonrası sorumlulukları bırakıp kaçmaktan başka hiçbir şey değildi yaptığı.
Küçük oğlunun isteklerini göz ardı ederek, ona başarısızlığın dünyadaki en önemli şey olduğunu söylemesi ve hatta daha da abartıp " senin istediklerinin bir önemi yok, yetişkin olana kadar benim dediğim olacak ve o zamana kadar başarısız olacaksın" dayatması, benim için bardağı taşıran son damla oldu.
Genel olarak kitabı beğenmedim. Yazılmak için yazılmış kitaplardan biri gibi geldi bana. Modern zaman şişirmesi.