Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka’ya mektubundan oluşan bu kitap, yaşananların bir çocuğun zihnindeki bıraktığı izleri açığa çıkarması itibariyle önem kazanıyor bence. Her insan için çocukluğu özeldir. Bu “özel”lik insana özgü olduğundan, ebeveyn ve çocuklar arasında yaşanan bir olay “önemsiz” görülse de çocuğu etkilemişse, onun hissettiklerini ve olayın onda bıraktığı etkiyi tahmin bile edemez anne ya da baba. Bu açıdan bakıldığında, anne baba olmanın zorluğu tartışılmazdır. Utanç, korku, öfke ve mutluluk gibi duyguları ilk kez hissetmesinden midir, yoksa çok derinden etkilediği için midir bilinmez, o körpe ruha kattıkları ya da o ruhtan kopardıklarının ondaki etkisi çok büyük olur. Suçluluk duygusu, çocukluk çağlarında insana kazandırılan ve ne yazık ki yetişkin olduklarında da davranışlara yansıyan en yaygın durum olması itibariyle, birçok biyografik veya otobiyografik eserde karşımıza çıkar. Kafka’nın çocukluk yıllarını ilgiyle okudum. Hissedilenlerin zaman zaman olaylarla bağlantısının kurulması, kimi zaman örtülü kimi zamansa açık bir şekilde ifade edilişler, olayların yaşandığı o yılları yaşatması itibariyle başarılı buldum Kafka’yı. Tenkit etmek yerine öğüt verebilseydi, utandırmak yerine güven duymasını sağlasaydı, nefret ettirmek yerine sevdirseydi, korkutacağına cesaretlendirebilseydi, öfkelendiğinde tahammül edebilseydi; çok daha farklı bir mektup olurdu bugün okuduğumuz. Bir insanı en çok etkileyen yılları ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi diyorum.